كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿٠٦١﴾

160 - Lût’un kavmi de peygamberleri yalanladı.

اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿١٦١﴾

161 - Hani kardeşleri Lût, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”

اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ ﴿٢٦١﴾

162 - “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿٣٦١﴾

163 - “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ ﴿٤٦١﴾

164 - “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”

اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ ﴿٥٦١﴾

وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ ﴿٦٦١﴾

(165-166) “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.”

قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ ﴿٧٦١﴾

167 - Dediler ki: “Ey Lût! (İşimize karışmaktan) vazgeçmezsen mutlaka (şehirden) çıkarılanlardan olacaksın!”

قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ ﴿٨٦١﴾

168 - Lût, şöyle dedi: “Şüphesiz ben sizin yaptığınız bu çirkin işe kızanlardanım.”

رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ ﴿٩٦١﴾

169 - “Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar.”

فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ ﴿٠٧١﴾

اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَۚ ﴿١٧١﴾

(170-171) Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık.

ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ ﴿٢٧١﴾

172 - Sonra diğerlerini helâk ettik.

وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ ﴿٣٧١﴾

173 - Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi!

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿٤٧١﴾

174 - Şüphesiz bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿٥٧١﴾

175 - Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.

كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿٦٧١﴾

176 - Eyke halkı da peygamberleri yalanladı.

اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿٧٧١﴾

177 - Hani Şu’ayb, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”

اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ ﴿٨٧١﴾

178 - “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿٩٧١﴾

179 - Artık, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ ﴿٠٨١﴾

180 - “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”

اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ ﴿١٨١﴾

181 - “Ölçüyü tam yapın. Eksik verenlerden olmayın.”

وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ ﴿٢٨١﴾

182 - “Doğru terazi ile tartın.”

وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ ﴿٣٨١﴾

183 - “İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”

Yükleniyor...