فَلَيْسَ لَهُ الْيَوْمَ هٰهُنَا حَم۪يمٌۙ ﴿٥٣﴾

35 - “Bu sebeple, bugün burada onun samimi bir dostu yoktur.”

وَلَا طَعَامٌ اِلَّا مِنْ غِسْل۪ينٍۙ ﴿٦٣﴾

36 - “Kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur.”

لَا يَأْكُلُهُٓ اِلَّا الْخَاطِؤُ۫نَ۟ ﴿٧٣﴾

37 - Onu günahkârlardan başkası yemez.”

فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَۙ ﴿٨٣﴾

وَمَا لَا تُبْصِرُونَۙ ﴿٩٣﴾

اِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَر۪يمٍۚ ﴿٠٤﴾

(38-40) Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur’an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah’tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.

وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍۜ قَل۪يلاً مَا تُـؤْمِنُونَۙ ﴿١٤﴾

41 - O, bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!

وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍۜ قَل۪يلاً مَا تَذَكَّرُونَۜ ﴿٢٤﴾

42 - Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!

تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٣٤﴾

43 - O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.

وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْاَقَاو۪يلِۙ ﴿٤٤﴾

لَاَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَم۪ينِۙ ﴿٥٤﴾

(44-45) Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık.

ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَت۪ينَۘ ﴿٦٤﴾

46 - Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik.

فَمَا مِنْكُمْ مِنْ اَحَدٍ عَنْهُ حَاجِز۪ينَ ﴿٧٤﴾

47 - Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı.

وَاِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِلْمُتَّق۪ينَ ﴿٨٤﴾

48 - Şüphesiz Kur’an, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür.

وَاِنَّا لَنَعْلَمُ اَنَّ مِنْكُمْ مُكَذِّب۪ينَ ﴿٩٤﴾

49 - Şüphesiz biz, içinizden yalanlayanların olduğunu elbette biliyoruz.

وَاِنَّهُ لَحَسْرَةٌ عَلَى الْـكَافِر۪ينَ ﴿٠٥﴾

50 - Şüphesiz Kur’an, kâfirler için mutlaka bir pişmanlık sebebidir.

وَاِنَّهُ لَحَقُّ الْيَق۪ينِ ﴿١٥﴾

51 - Şüphesiz Kur’an, gerçek kesin bilgidir.

فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ ﴿٢٥﴾

52 - O hâlde sen, yüce Rabbinin adıyla tespih et.

70-Mearic

٠٧﴾ المعارج

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

سَاَلَ سَٓائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍۙ ﴿١﴾

لِلْـكَافِر۪ينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌۙ ﴿٢﴾

مِنَ اللّٰهِ ذِي الْمَعَارِجِۜ ﴿٣﴾

(1-3) Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.

تَعْرُجُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ ف۪ي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْس۪ينَ اَلْفَ سَنَةٍۚ ﴿٤﴾

4 - Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.

فَاصْبِرْ صَبْراً جَم۪يلاً ﴿٥﴾

5 - (Ey Muhammed!) Sen güzel bir şekilde sabret.

اِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَع۪يداًۙ ﴿٦﴾

6 - Şüphesiz onlar o azabı uzak görüyorlar.

وَنَرٰيهُ قَر۪يباًۜ ﴿٧﴾

7 - Biz ise onu yakın görüyoruz.

يَوْمَ تَكُونُ السَّمَٓاءُ كَالْمُهْلِۙ ﴿٨﴾

وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِۙ ﴿٩﴾

(8-9) Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.

وَلَا يَسْـَٔلُ حَم۪يمٌ حَم۪يماًۚ ﴿٠١﴾

10 - (O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz.

Yükleniyor...