كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَۙ ﴿٠٢﴾
وَتَذَرُونَ الْاٰخِرَةَۜ ﴿١٢﴾
(20-21) Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz.
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌۙ ﴿٢٢﴾
22 - O gün birtakım yüzler aydındır.
اِلٰى رَبِّهَا نَاظِرَةٌۚ ﴿٣٢﴾
23 - Rablerine bakarlar.
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌۙ ﴿٤٢﴾
24 - O gün birtakım yüzler de asıktır.
تَظُنُّ اَنْ يُفْعَلَ بِهَا فَاقِرَةٌۜ ﴿٥٢﴾
25 - Bel kemiklerini kıran bir felakete uğratılacaklarını anlarlar.
كَلَّٓا اِذَا بَلَغَتِ التَّرَاقِيَۙ ﴿٦٢﴾
وَق۪يلَ مَنْ۔ رَاقٍۙ ﴿٧٢﴾
وَظَنَّ اَنَّهُ الْفِرَاقُۙ ﴿٨٢﴾
وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِۙ ﴿٩٢﴾
اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍۨ الْمَسَاقُۜ۟ ﴿٠٣﴾
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.
فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلّٰىۙ ﴿١٣﴾
31 - O, (Peygamberi) doğrulamamış, namaz da kılmamıştı.
وَلٰـكِنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۙ ﴿٢٣﴾
32 - Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti.
ثُمَّ ذَهَبَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ يَتَمَطّٰىۜ ﴿٣٣﴾
33 - Sonra da kasıla kasıla ailesine gitmişti.
اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۙ ﴿٤٣﴾
ثُمَّ اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۜ ﴿٥٣﴾
(34-35) “Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!” denecektir.
اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَنْ يُتْرَكَ سُدًىۜ ﴿٦٣﴾
36 - İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.
اَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنٰىۙ ﴿٧٣﴾
37 - O dökülen meniden ibaret az bir su değil miydi?
ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوّٰىۙ ﴿٨٣﴾
38 - Sonra bu, bir “alaka” oldu. Derken Allah onu yaratıp güzelce şekillendirdi.
فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۜ ﴿٩٣﴾
39 - Nihayet ondan da erkek ve dişi iki eşi var etti.
اَلَيْسَ ذٰلِكَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتٰى ﴿٠٤﴾
40 - Şimdi, bunları yapan Allah’ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?
76-İnsan
٦٧﴾ الإنسان
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
هَلْ اَتٰى عَلَى الْاِنْسَانِ ح۪ينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْـٔاً مَذْكُوراً ﴿١﴾
1 - İnsan (henüz) anılır bir şey değilken (yaratılmamışken) üzerinden uzunca bir zaman geçti.
اِنَّا خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ اَمْشَاجٍۗ نَبْتَل۪يهِ فَجَعَلْنَاهُ سَم۪يعاً بَص۪يراً ﴿٢﴾
2 - Şüphesiz biz insanı, karışım hâlindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık.
اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَاكِراً وَاِمَّا كَفُوراً ﴿٣﴾
3 - Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder.
اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْـكَافِر۪ينَ سَلَاسِلَا۬ وَاَغْلَالاً وَسَع۪يراً ﴿٤﴾
4 - Şüphesiz biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.
اِنَّ الْاَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُوراًۚ ﴿٥﴾
5 - İyiler ise, katkısı kâfur olan içecekler dolu bir kadehten içerler.
وَتَذَرُونَ الْاٰخِرَةَۜ ﴿١٢﴾
(20-21) Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz.
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌۙ ﴿٢٢﴾
22 - O gün birtakım yüzler aydındır.
اِلٰى رَبِّهَا نَاظِرَةٌۚ ﴿٣٢﴾
23 - Rablerine bakarlar.
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌۙ ﴿٤٢﴾
24 - O gün birtakım yüzler de asıktır.
تَظُنُّ اَنْ يُفْعَلَ بِهَا فَاقِرَةٌۜ ﴿٥٢﴾
25 - Bel kemiklerini kıran bir felakete uğratılacaklarını anlarlar.
كَلَّٓا اِذَا بَلَغَتِ التَّرَاقِيَۙ ﴿٦٢﴾
وَق۪يلَ مَنْ۔ رَاقٍۙ ﴿٧٢﴾
وَظَنَّ اَنَّهُ الْفِرَاقُۙ ﴿٨٢﴾
وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِۙ ﴿٩٢﴾
اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍۨ الْمَسَاقُۜ۟ ﴿٠٣﴾
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.
فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلّٰىۙ ﴿١٣﴾
31 - O, (Peygamberi) doğrulamamış, namaz da kılmamıştı.
وَلٰـكِنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۙ ﴿٢٣﴾
32 - Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti.
ثُمَّ ذَهَبَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ يَتَمَطّٰىۜ ﴿٣٣﴾
33 - Sonra da kasıla kasıla ailesine gitmişti.
اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۙ ﴿٤٣﴾
ثُمَّ اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۜ ﴿٥٣﴾
(34-35) “Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!” denecektir.
اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَنْ يُتْرَكَ سُدًىۜ ﴿٦٣﴾
36 - İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.
اَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنٰىۙ ﴿٧٣﴾
37 - O dökülen meniden ibaret az bir su değil miydi?
ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوّٰىۙ ﴿٨٣﴾
38 - Sonra bu, bir “alaka” oldu. Derken Allah onu yaratıp güzelce şekillendirdi.
فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۜ ﴿٩٣﴾
39 - Nihayet ondan da erkek ve dişi iki eşi var etti.
اَلَيْسَ ذٰلِكَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتٰى ﴿٠٤﴾
40 - Şimdi, bunları yapan Allah’ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?
76-İnsan
٦٧﴾ الإنسان
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
هَلْ اَتٰى عَلَى الْاِنْسَانِ ح۪ينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْـٔاً مَذْكُوراً ﴿١﴾
1 - İnsan (henüz) anılır bir şey değilken (yaratılmamışken) üzerinden uzunca bir zaman geçti.
اِنَّا خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ اَمْشَاجٍۗ نَبْتَل۪يهِ فَجَعَلْنَاهُ سَم۪يعاً بَص۪يراً ﴿٢﴾
2 - Şüphesiz biz insanı, karışım hâlindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık.
اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَاكِراً وَاِمَّا كَفُوراً ﴿٣﴾
3 - Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder.
اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْـكَافِر۪ينَ سَلَاسِلَا۬ وَاَغْلَالاً وَسَع۪يراً ﴿٤﴾
4 - Şüphesiz biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.
اِنَّ الْاَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُوراًۚ ﴿٥﴾
5 - İyiler ise, katkısı kâfur olan içecekler dolu bir kadehten içerler.
Yükleniyor...