اِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَد۪يدٌۜ ﴿٢١﴾
12 - Şüphesiz, Rabbinin yakalaması çok çetindir.
اِنَّهُ هُوَ يُبْدِئُ وَيُع۪يدُۚ ﴿٣١﴾
13 - Şüphesiz O, başlangıçta yaratmayı yapar, sonra onu tekrarlar.
وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُۙ ﴿٤١﴾
14 - O, çok bağışlayandır, çok sevendir.
ذُوالْعَرْشِ الْمَج۪يدُۙ ﴿٥١﴾
15 - Arş’ın sahibidir, şanı yüce olandır.
فَعَّالٌ لِمَا يُر۪يدُۜ ﴿٦١﴾
16 - Dilediğini mutlaka yapandır.
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ الْجُنُودِۙ ﴿٧١﴾
فِرْعَوْنَ وَثَمُودَۜ ﴿٨١﴾
(17-18) Orduların, Firavun ve Semûd’un haberi sana geldi mi?
بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي تَكْذ۪يبٍۙ ﴿٩١﴾
19 - Hayır, inkâr edenler, hâlâ yalanlamaktadırlar.
وَاللّٰهُ مِنْ وَرَٓائِهِمْ مُح۪يطٌۚ ﴿٠٢﴾
20 - Oysa Allah, onları arkalarından kuşatmıştır.
بَلْ هُوَ قُرْاٰنٌ مَج۪يدٌۙ ﴿١٢﴾
21 - Hayır, o (yalanlamakta oldukları kitap) şanı yüce bir Kur’an’dır.
ف۪ي لَوْحٍ مَحْفُوظٍ ﴿٢٢﴾
22 - O, korunmuş bir levhada (Levh-i Mahfuz’da)dır.
86-Tarik
٦٨﴾ الطارق
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَالسَّمَٓاءِ وَالطَّارِقِۙ ﴿١﴾
1 - Göğe ve târıka andolsun.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الطَّارِقُۙ ﴿٢﴾
2 - Târıkın ne olduğunu sen ne bileceksin?
اَلنَّجْمُ الثَّاقِبُۙ ﴿٣﴾
3 - O, (ışığıyla karanlığı) delen yıldızdır.
اِنْ كُلُّ نَفْسٍ لَمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌۜ ﴿٤﴾
4 - Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde koruyucu bulunmasın.
فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ مِمَّ خُلِقَۜ ﴿٥﴾
5 - Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın.
خُلِقَ مِنْ مَٓاءٍ دَافِقٍۙ ﴿٦﴾
6 - Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı.
يَخْرُجُ مِنْ بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَٓائِبِۜ ﴿٧﴾
7 - Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar.
اِنَّهُ عَلٰى رَجْعِه۪ لَقَادِرٌۜ ﴿٨﴾
8 - Şüphesiz Allah’ın onu, öldükten sonra tekrar diriltmeye de gücü yeter.
يَوْمَ تُبْلَى السَّرَٓائِرُۙ ﴿٩﴾
9 - Bütün sırların yoklanacağı günü hatırla!
فَمَا لَهُ مِنْ قُوَّةٍ وَلَا نَاصِرٍۜ ﴿٠١﴾
10 - (O gün) artık insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı.
وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الرَّجْعِۙ ﴿١١﴾
11 - Yağmurlu göğe andolsun,
وَالْاَرْضِ ذَاتِ الصَّدْعِۙ ﴿٢١﴾
12 - Yarık yarık çatlamış yere andolsun.
اِنَّهُ لَقَوْلٌ فَصْلٌۙ ﴿٣١﴾
13 - Şüphesiz o Kur’an, hak ile batılı ayırd eden bir sözdür.
وَمَا هُوَ بِالْهَزْلِۜ ﴿٤١﴾
14 - O, boş bir söz değildir.
اِنَّهُمْ يَك۪يدُونَ كَيْداًۙ ﴿٥١﴾
15 - Şüphesiz onlar bir tuzak kurarlar,
وَاَك۪يدُ كَيْداًۚ ﴿٦١﴾
16 - Ben de bir tuzak kurarım.
فَمَهِّلِ الْـكَافِر۪ينَ اَمْهِلْهُمْ رُوَيْداً ﴿٧١﴾
17 - Artık sen inkârcılara mühlet ver; onlara biraz zaman tanı!
12 - Şüphesiz, Rabbinin yakalaması çok çetindir.
اِنَّهُ هُوَ يُبْدِئُ وَيُع۪يدُۚ ﴿٣١﴾
13 - Şüphesiz O, başlangıçta yaratmayı yapar, sonra onu tekrarlar.
وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُۙ ﴿٤١﴾
14 - O, çok bağışlayandır, çok sevendir.
ذُوالْعَرْشِ الْمَج۪يدُۙ ﴿٥١﴾
15 - Arş’ın sahibidir, şanı yüce olandır.
فَعَّالٌ لِمَا يُر۪يدُۜ ﴿٦١﴾
16 - Dilediğini mutlaka yapandır.
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ الْجُنُودِۙ ﴿٧١﴾
فِرْعَوْنَ وَثَمُودَۜ ﴿٨١﴾
(17-18) Orduların, Firavun ve Semûd’un haberi sana geldi mi?
بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي تَكْذ۪يبٍۙ ﴿٩١﴾
19 - Hayır, inkâr edenler, hâlâ yalanlamaktadırlar.
وَاللّٰهُ مِنْ وَرَٓائِهِمْ مُح۪يطٌۚ ﴿٠٢﴾
20 - Oysa Allah, onları arkalarından kuşatmıştır.
بَلْ هُوَ قُرْاٰنٌ مَج۪يدٌۙ ﴿١٢﴾
21 - Hayır, o (yalanlamakta oldukları kitap) şanı yüce bir Kur’an’dır.
ف۪ي لَوْحٍ مَحْفُوظٍ ﴿٢٢﴾
22 - O, korunmuş bir levhada (Levh-i Mahfuz’da)dır.
86-Tarik
٦٨﴾ الطارق
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَالسَّمَٓاءِ وَالطَّارِقِۙ ﴿١﴾
1 - Göğe ve târıka andolsun.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الطَّارِقُۙ ﴿٢﴾
2 - Târıkın ne olduğunu sen ne bileceksin?
اَلنَّجْمُ الثَّاقِبُۙ ﴿٣﴾
3 - O, (ışığıyla karanlığı) delen yıldızdır.
اِنْ كُلُّ نَفْسٍ لَمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌۜ ﴿٤﴾
4 - Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde koruyucu bulunmasın.
فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ مِمَّ خُلِقَۜ ﴿٥﴾
5 - Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın.
خُلِقَ مِنْ مَٓاءٍ دَافِقٍۙ ﴿٦﴾
6 - Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı.
يَخْرُجُ مِنْ بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَٓائِبِۜ ﴿٧﴾
7 - Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar.
اِنَّهُ عَلٰى رَجْعِه۪ لَقَادِرٌۜ ﴿٨﴾
8 - Şüphesiz Allah’ın onu, öldükten sonra tekrar diriltmeye de gücü yeter.
يَوْمَ تُبْلَى السَّرَٓائِرُۙ ﴿٩﴾
9 - Bütün sırların yoklanacağı günü hatırla!
فَمَا لَهُ مِنْ قُوَّةٍ وَلَا نَاصِرٍۜ ﴿٠١﴾
10 - (O gün) artık insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı.
وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الرَّجْعِۙ ﴿١١﴾
11 - Yağmurlu göğe andolsun,
وَالْاَرْضِ ذَاتِ الصَّدْعِۙ ﴿٢١﴾
12 - Yarık yarık çatlamış yere andolsun.
اِنَّهُ لَقَوْلٌ فَصْلٌۙ ﴿٣١﴾
13 - Şüphesiz o Kur’an, hak ile batılı ayırd eden bir sözdür.
وَمَا هُوَ بِالْهَزْلِۜ ﴿٤١﴾
14 - O, boş bir söz değildir.
اِنَّهُمْ يَك۪يدُونَ كَيْداًۙ ﴿٥١﴾
15 - Şüphesiz onlar bir tuzak kurarlar,
وَاَك۪يدُ كَيْداًۚ ﴿٦١﴾
16 - Ben de bir tuzak kurarım.
فَمَهِّلِ الْـكَافِر۪ينَ اَمْهِلْهُمْ رُوَيْداً ﴿٧١﴾
17 - Artık sen inkârcılara mühlet ver; onlara biraz zaman tanı!
Yükleniyor...