فَمَا تَنْفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِع۪ينَۜ ﴿٨٤﴾
48 - Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.
فَمَا لَهُمْ عَنِ التَّذْكِرَةِ مُعْرِض۪ينَۙ ﴿٩٤﴾
49 - Böyle iken onlara ne oluyor da, öğütten yüz çeviriyorlar?
كَاَنَّهُمْ حُمُرٌ مُسْتَنْفِرَةٌۙ ﴿٠٥﴾
فَرَّتْ مِنْ قَسْوَرَةٍۜ ﴿١٥﴾
(50-51) Onlar sanki arslandan kaçan yaban eşekleridirler.
بَلْ يُر۪يدُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ يُؤْتٰى صُحُفاً مُنَشَّرَةًۙ ﴿٢٥﴾
52 - Hatta onlardan her bir kişi, kendisine açılmış sahifeler verilmesini istiyor.
كَلَّاۜ بَلْ لَا يَخَافُونَ الْاٰخِرَةَۜ ﴿٣٥﴾
53 - Hayır, hayır! Onlar ahiretten korkmuyorlar.
كَلَّٓا اِنَّهُ تَذْكِرَةٌۚ ﴿٤٥﴾
54 - Hayır, düşündükleri gibi değil! Şüphesiz bu (Kur’an) bir uyarıdır.
فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۜ ﴿٥٥﴾
55 - Artık kim dilerse ondan öğüt alır.
وَمَا يَذْكُرُونَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ هُوَ اَهْلُ التَّقْوٰى وَاَهْلُ الْمَغْفِرَةِ ﴿٦٥﴾
56 - Bununla beraber, Allah dilemedikçe öğüt alamazlar. O takvaya (kendisine karşı gelmekten sakınılmaya) ehil olandır, bağışlamaya ehil olandır.
75-Kıyamet
٥٧﴾ القيامة
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
لَٓا اُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ ﴿١﴾
1 - Kıyamet gününe yemin ederim.
وَلَٓا اُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ ﴿٢﴾
2 - (Kusurlarından dolayı kendini) kınayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz).
اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَلَّنْ نَجْمَعَ عِظَامَهُۜ ﴿٣﴾
3 - İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır?
بَلٰى قَادِر۪ينَ عَلٰٓى اَنْ نُسَوِّيَ بَنَانَهُ ﴿٤﴾
4 - Evet bizim, onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter.
بَلْ يُر۪يدُ الْاِنْسَانُ لِيَفْجُرَ اَمَامَهُۚ ﴿٥﴾
5 - Fakat insan önünü (geleceğini, kıyameti) yalanlamak ister.
يَسْـَٔلُ اَيَّانَ يَوْمُ الْقِيٰمَةِۜ ﴿٦﴾
6 - “O kıyamet günü ne zaman?” diye sorar.
فَاِذَا بَرِقَ الْبَصَرُۙ ﴿٧﴾
وَخَسَفَ الْقَمَرُۙ ﴿٨﴾
وَجُمِعَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُۙ ﴿٩﴾
يَقُولُ الْاِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ اَيْنَ الْمَفَرُّۚ ﴿٠١﴾
(7-10) Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir.
كَلَّا لَا وَزَرَۚ ﴿١١﴾
11 - Hayır, hiçbir sığınacak yer yoktur.
اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍۨ الْمُسْتَقَرُّۜ ﴿٢١﴾
12 - O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.
يُنَبَّؤُا الْاِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَاَخَّرَۜ ﴿٣١﴾
13 - O gün insana, yapıp önden gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı şeyler haber verilir.
بَلِ الْاِنْسَانُ عَلٰى نَفْسِه۪ بَص۪يرَةٌۙ ﴿٤١﴾
وَلَوْ اَلْقٰى مَعَاذ۪يرَهُۜ ﴿٥١﴾
(14-15) Hatta, mazeretlerini ortaya koysa da, o gün insan kendi aleyhine şahittir.
لَا تُحَرِّكْ بِه۪ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِه۪ۜ ﴿٦١﴾
16 - (Ey Muhammed!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma.
اِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْاٰنَهُۚ ﴿٧١﴾
17 - Şüphesiz onu toplamak ve okumak bize aittir.
فَاِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْاٰنَهُۚ ﴿٨١﴾
18 - O hâlde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy.
ثُمَّ اِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُۜ ﴿٩١﴾
19 - Sonra onu açıklamak da bize aittir.
48 - Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.
فَمَا لَهُمْ عَنِ التَّذْكِرَةِ مُعْرِض۪ينَۙ ﴿٩٤﴾
49 - Böyle iken onlara ne oluyor da, öğütten yüz çeviriyorlar?
كَاَنَّهُمْ حُمُرٌ مُسْتَنْفِرَةٌۙ ﴿٠٥﴾
فَرَّتْ مِنْ قَسْوَرَةٍۜ ﴿١٥﴾
(50-51) Onlar sanki arslandan kaçan yaban eşekleridirler.
بَلْ يُر۪يدُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ يُؤْتٰى صُحُفاً مُنَشَّرَةًۙ ﴿٢٥﴾
52 - Hatta onlardan her bir kişi, kendisine açılmış sahifeler verilmesini istiyor.
كَلَّاۜ بَلْ لَا يَخَافُونَ الْاٰخِرَةَۜ ﴿٣٥﴾
53 - Hayır, hayır! Onlar ahiretten korkmuyorlar.
كَلَّٓا اِنَّهُ تَذْكِرَةٌۚ ﴿٤٥﴾
54 - Hayır, düşündükleri gibi değil! Şüphesiz bu (Kur’an) bir uyarıdır.
فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۜ ﴿٥٥﴾
55 - Artık kim dilerse ondan öğüt alır.
وَمَا يَذْكُرُونَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ هُوَ اَهْلُ التَّقْوٰى وَاَهْلُ الْمَغْفِرَةِ ﴿٦٥﴾
56 - Bununla beraber, Allah dilemedikçe öğüt alamazlar. O takvaya (kendisine karşı gelmekten sakınılmaya) ehil olandır, bağışlamaya ehil olandır.
75-Kıyamet
٥٧﴾ القيامة
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
لَٓا اُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ ﴿١﴾
1 - Kıyamet gününe yemin ederim.
وَلَٓا اُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ ﴿٢﴾
2 - (Kusurlarından dolayı kendini) kınayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz).
اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَلَّنْ نَجْمَعَ عِظَامَهُۜ ﴿٣﴾
3 - İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır?
بَلٰى قَادِر۪ينَ عَلٰٓى اَنْ نُسَوِّيَ بَنَانَهُ ﴿٤﴾
4 - Evet bizim, onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter.
بَلْ يُر۪يدُ الْاِنْسَانُ لِيَفْجُرَ اَمَامَهُۚ ﴿٥﴾
5 - Fakat insan önünü (geleceğini, kıyameti) yalanlamak ister.
يَسْـَٔلُ اَيَّانَ يَوْمُ الْقِيٰمَةِۜ ﴿٦﴾
6 - “O kıyamet günü ne zaman?” diye sorar.
فَاِذَا بَرِقَ الْبَصَرُۙ ﴿٧﴾
وَخَسَفَ الْقَمَرُۙ ﴿٨﴾
وَجُمِعَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُۙ ﴿٩﴾
يَقُولُ الْاِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ اَيْنَ الْمَفَرُّۚ ﴿٠١﴾
(7-10) Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir.
كَلَّا لَا وَزَرَۚ ﴿١١﴾
11 - Hayır, hiçbir sığınacak yer yoktur.
اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍۨ الْمُسْتَقَرُّۜ ﴿٢١﴾
12 - O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.
يُنَبَّؤُا الْاِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَاَخَّرَۜ ﴿٣١﴾
13 - O gün insana, yapıp önden gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı şeyler haber verilir.
بَلِ الْاِنْسَانُ عَلٰى نَفْسِه۪ بَص۪يرَةٌۙ ﴿٤١﴾
وَلَوْ اَلْقٰى مَعَاذ۪يرَهُۜ ﴿٥١﴾
(14-15) Hatta, mazeretlerini ortaya koysa da, o gün insan kendi aleyhine şahittir.
لَا تُحَرِّكْ بِه۪ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِه۪ۜ ﴿٦١﴾
16 - (Ey Muhammed!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma.
اِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْاٰنَهُۚ ﴿٧١﴾
17 - Şüphesiz onu toplamak ve okumak bize aittir.
فَاِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْاٰنَهُۚ ﴿٨١﴾
18 - O hâlde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy.
ثُمَّ اِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُۜ ﴿٩١﴾
19 - Sonra onu açıklamak da bize aittir.
Yükleniyor...