مُطَاعٍ ثَمَّ اَم۪ينٍۜ ﴿١٢﴾
(19-21) O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve Arş’ın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür.
وَمَا صَاحِبُكُمْ بِمَجْنُونٍۚ ﴿٢٢﴾
22 - (Ey Kureyşliler!) Sizin arkadaşınız (Muhammed) bir deli değildir.
وَلَقَدْ رَاٰهُ بِالْاُفُقِ الْمُب۪ينِۚ ﴿٣٢﴾
23 - Andolsun o, Cebrâil’i apaçık ufukta gördü.
وَمَا هُوَ عَلَى الْغَيْبِ بِضَن۪ينٍۚ ﴿٤٢﴾
24 - O, gayb hakkında cimri değildir.
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۚ ﴿٥٢﴾
25 - Kur’an, kovulmuş şeytanın sözü değildir.
فَاَيْنَ تَذْهَبُونَۜ ﴿٦٢﴾
26 - (Hâl böyle iken) nereye gidiyorsunuz?
اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَۙ ﴿٧٢﴾
لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَسْتَق۪يمَ ﴿٨٢﴾
(27-28) O, âlemler için, içinizden dürüst olmak isteyenler için, ancak bir öğüttür.
وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٩٢﴾
29 - Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
82-İntifar
٢٨﴾ الإنفطار
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اِذَا السَّمَٓاءُ انْفَطَرَتْۙ ﴿١﴾
1 - Gök yarıldığı zaman,
وَاِذَا الْـكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْۙ ﴿٢﴾
2 - Yıldızlar saçıldığı zaman,
وَاِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْۙ ﴿٣﴾
3 - Denizler kaynayıp fışkırtıldığı zaman,
وَاِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْۙ ﴿٤﴾
4 - Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman,
عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ وَاَخَّرَتْۜ ﴿٥﴾
5 - Herkes yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek.
يَٓا اَيُّهَا الْاِنْسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْـكَر۪يمِۙ ﴿٦﴾
اَلَّذ۪ي خَلَقَكَ فَسَوّٰيكَ فَعَدَلَكَۙ ﴿٧﴾
ف۪ٓي اَيِّ صُورَةٍ مَا شَٓاءَ رَكَّبَكَۜ ﴿٨﴾
(6-8) Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?
كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدّ۪ينِۙ ﴿٩﴾
9 - Hayır, hayır! Siz hesap ve cezayı yalanlıyorsunuz.
وَاِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظ۪ينَۙ ﴿٠١﴾
كِرَاماً كَاتِب۪ينَۙ ﴿١١﴾
(10-11) Hâlbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır.
يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ ﴿٢١﴾
12 - Onlar yapmakta olduklarınızı bilirler.
اِنَّ الْاَبْرَارَ لَف۪ي نَع۪يمٍۚ ﴿٣١﴾
13 - Şüphesiz, iyiler Naîm cennetindedirler.
وَاِنَّ الْفُجَّارَ لَف۪ي جَح۪يمٍۚ ﴿٤١﴾
14 - Şüphesiz, günahkârlar da cehennemdedirler.
يَصْلَوْنَهَا يَوْمَ الدّ۪ينِ ﴿٥١﴾
15 - Hesap ve ceza günü oraya gireceklerdir.
وَمَا هُمْ عَنْهَا بِغَٓائِب۪ينَۜ ﴿٦١﴾
16 - Onlar oradan kaybolup kurtulacak da değillerdir.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الدّ۪ينِۙ ﴿٧١﴾
17 - Hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin?
ثُمَّ مَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الدّ۪ينِۜ ﴿٨١﴾
18 - Evet, hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin?
يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِنَفْسٍ شَيْـٔاًۜ وَالْاَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِ ﴿٩١﴾
19 - O gün kimse kimseye hiçbir fayda sağlayamayacaktır. O gün buyruk, yalnız Allah’ındır.
(19-21) O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve Arş’ın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür.
وَمَا صَاحِبُكُمْ بِمَجْنُونٍۚ ﴿٢٢﴾
22 - (Ey Kureyşliler!) Sizin arkadaşınız (Muhammed) bir deli değildir.
وَلَقَدْ رَاٰهُ بِالْاُفُقِ الْمُب۪ينِۚ ﴿٣٢﴾
23 - Andolsun o, Cebrâil’i apaçık ufukta gördü.
وَمَا هُوَ عَلَى الْغَيْبِ بِضَن۪ينٍۚ ﴿٤٢﴾
24 - O, gayb hakkında cimri değildir.
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۚ ﴿٥٢﴾
25 - Kur’an, kovulmuş şeytanın sözü değildir.
فَاَيْنَ تَذْهَبُونَۜ ﴿٦٢﴾
26 - (Hâl böyle iken) nereye gidiyorsunuz?
اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَۙ ﴿٧٢﴾
لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَسْتَق۪يمَ ﴿٨٢﴾
(27-28) O, âlemler için, içinizden dürüst olmak isteyenler için, ancak bir öğüttür.
وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٩٢﴾
29 - Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
82-İntifar
٢٨﴾ الإنفطار
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اِذَا السَّمَٓاءُ انْفَطَرَتْۙ ﴿١﴾
1 - Gök yarıldığı zaman,
وَاِذَا الْـكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْۙ ﴿٢﴾
2 - Yıldızlar saçıldığı zaman,
وَاِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْۙ ﴿٣﴾
3 - Denizler kaynayıp fışkırtıldığı zaman,
وَاِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْۙ ﴿٤﴾
4 - Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman,
عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ وَاَخَّرَتْۜ ﴿٥﴾
5 - Herkes yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek.
يَٓا اَيُّهَا الْاِنْسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْـكَر۪يمِۙ ﴿٦﴾
اَلَّذ۪ي خَلَقَكَ فَسَوّٰيكَ فَعَدَلَكَۙ ﴿٧﴾
ف۪ٓي اَيِّ صُورَةٍ مَا شَٓاءَ رَكَّبَكَۜ ﴿٨﴾
(6-8) Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?
كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدّ۪ينِۙ ﴿٩﴾
9 - Hayır, hayır! Siz hesap ve cezayı yalanlıyorsunuz.
وَاِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظ۪ينَۙ ﴿٠١﴾
كِرَاماً كَاتِب۪ينَۙ ﴿١١﴾
(10-11) Hâlbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır.
يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ ﴿٢١﴾
12 - Onlar yapmakta olduklarınızı bilirler.
اِنَّ الْاَبْرَارَ لَف۪ي نَع۪يمٍۚ ﴿٣١﴾
13 - Şüphesiz, iyiler Naîm cennetindedirler.
وَاِنَّ الْفُجَّارَ لَف۪ي جَح۪يمٍۚ ﴿٤١﴾
14 - Şüphesiz, günahkârlar da cehennemdedirler.
يَصْلَوْنَهَا يَوْمَ الدّ۪ينِ ﴿٥١﴾
15 - Hesap ve ceza günü oraya gireceklerdir.
وَمَا هُمْ عَنْهَا بِغَٓائِب۪ينَۜ ﴿٦١﴾
16 - Onlar oradan kaybolup kurtulacak da değillerdir.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الدّ۪ينِۙ ﴿٧١﴾
17 - Hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin?
ثُمَّ مَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الدّ۪ينِۜ ﴿٨١﴾
18 - Evet, hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin?
يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِنَفْسٍ شَيْـٔاًۜ وَالْاَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِ ﴿٩١﴾
19 - O gün kimse kimseye hiçbir fayda sağlayamayacaktır. O gün buyruk, yalnız Allah’ındır.
Yükleniyor...