37-Saffat
٧٣﴾ الصافات
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَالصَّٓافَّاتِ صَفاًّۙ ﴿١﴾
فَالزَّاجِرَاتِ زَجْراًۙ ﴿٢﴾
فَالتَّالِيَاتِ ذِكْراًۙ ﴿٣﴾
اِنَّ اِلٰهَكُمْ لَوَاحِدٌۜ ﴿٤﴾
(1-4) Saf bağlayıp duranlara, haykırarak sevk edenlere ve zikri (Allah’ın kelâmını) okuyanlara andolsun ki, sizin ilâhınız gerçekten bir tek ilâhtır.
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِۜ ﴿٥﴾
5 - O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Doğuların da (Batıların da) Rabbidir.
اِنَّا زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِز۪ينَةٍۨ الْـكَوَاكِبِۙ ﴿٦﴾
6 - Biz, en yakın göğü zinetlerle, yıldızlarla donattık.
وَحِفْظاً مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍۚ ﴿٧﴾
7 - Onu itaatten çıkan her şeytandan koruduk.
لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَأِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ ﴿٨﴾
دُحُوراً وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌۙ ﴿٩﴾
(8-9) Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar. Onlar için sürekli bir azap da vardır.
اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ ﴿٠١﴾
10 - Ancak onlardan söz kapan olur. Onu da delip geçen bir alev izler (ve yok eder).
فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمْ مَنْ خَلَقْنَاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ ط۪ينٍ لَازِبٍ ﴿١١﴾
11 - (Ey Muhammed!) Şimdi sen onlara sor: “Kendilerini yaratmak mı daha zor, yoksa yarattığımız diğer şeyleri yaratmak mı?" Şüphesiz biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.
بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَۖ ﴿٢١﴾
12 - Hayır, sen (onların hâline) şaştın, onlar ise alay ediyorlar.
وَاِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَۖ ﴿٣١﴾
13 - Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt almıyorlar.
وَاِذَا رَاَوْا اٰيَةً يَسْتَسْخِرُونَۖ ﴿٤١﴾
14 - Bir mucize gördükleri zaman onu alaya alıyorlar.
وَقَالُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ ﴿٥١﴾
15 - (Dediler ki:) “Bu bir büyüden başka bir şey değildir.”
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ ﴿٦١﴾
16 - “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi tekrar diriltileceğiz?”
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَۜ ﴿٧١﴾
17 - “Önceden gelip geçmiş atalarımız da mı?”
قُلْ نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَۚ ﴿٨١﴾
18 - De ki: “Evet, hem de siz aşağılanmış kimseler olarak (diriltileceksiniz).”
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَاِذَا هُمْ يَنْظُرُونَ ﴿٩١﴾
19 - O ancak şiddetli bir sesten ibarettir. Bir de bakarsın ki onlar (diriltilmiş hazır) beklemektedirler.
وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هٰذَا يَوْمُ الدّ۪ينِ ﴿٠٢﴾
20 - Şöyle diyecekler: “Vay başımıza gelene! Bu beklenen ceza günüdür.”
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ۟ ﴿١٢﴾
21 - Onlara, “İşte bu, yalanlamakta olduğunuz hüküm ve ayırım günüdür” denilir.
اُحْشُرُوا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا وَاَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَۙ ﴿٢٢﴾
مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَاهْدُوهُمْ اِلٰى صِرَاطِ الْجَح۪يمِۙ ﴿٣٢﴾
وَقِفُوهُمْ اِنَّهُمْ مَسْؤُ۫لُونَۙ ﴿٤٢﴾
(22-24) Allah, meleklere şöyle emreder: “Zulmedenleri, eşlerini ve Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarını toplayın, onları cehennemin yoluna koyun ve onları tutuklayın. Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.”
٧٣﴾ الصافات
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَالصَّٓافَّاتِ صَفاًّۙ ﴿١﴾
فَالزَّاجِرَاتِ زَجْراًۙ ﴿٢﴾
فَالتَّالِيَاتِ ذِكْراًۙ ﴿٣﴾
اِنَّ اِلٰهَكُمْ لَوَاحِدٌۜ ﴿٤﴾
(1-4) Saf bağlayıp duranlara, haykırarak sevk edenlere ve zikri (Allah’ın kelâmını) okuyanlara andolsun ki, sizin ilâhınız gerçekten bir tek ilâhtır.
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِۜ ﴿٥﴾
5 - O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Doğuların da (Batıların da) Rabbidir.
اِنَّا زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِز۪ينَةٍۨ الْـكَوَاكِبِۙ ﴿٦﴾
6 - Biz, en yakın göğü zinetlerle, yıldızlarla donattık.
وَحِفْظاً مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍۚ ﴿٧﴾
7 - Onu itaatten çıkan her şeytandan koruduk.
لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَأِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ ﴿٨﴾
دُحُوراً وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌۙ ﴿٩﴾
(8-9) Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar. Onlar için sürekli bir azap da vardır.
اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ ﴿٠١﴾
10 - Ancak onlardan söz kapan olur. Onu da delip geçen bir alev izler (ve yok eder).
فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمْ مَنْ خَلَقْنَاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ ط۪ينٍ لَازِبٍ ﴿١١﴾
11 - (Ey Muhammed!) Şimdi sen onlara sor: “Kendilerini yaratmak mı daha zor, yoksa yarattığımız diğer şeyleri yaratmak mı?" Şüphesiz biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.
بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَۖ ﴿٢١﴾
12 - Hayır, sen (onların hâline) şaştın, onlar ise alay ediyorlar.
وَاِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَۖ ﴿٣١﴾
13 - Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt almıyorlar.
وَاِذَا رَاَوْا اٰيَةً يَسْتَسْخِرُونَۖ ﴿٤١﴾
14 - Bir mucize gördükleri zaman onu alaya alıyorlar.
وَقَالُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ ﴿٥١﴾
15 - (Dediler ki:) “Bu bir büyüden başka bir şey değildir.”
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ ﴿٦١﴾
16 - “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi tekrar diriltileceğiz?”
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَۜ ﴿٧١﴾
17 - “Önceden gelip geçmiş atalarımız da mı?”
قُلْ نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَۚ ﴿٨١﴾
18 - De ki: “Evet, hem de siz aşağılanmış kimseler olarak (diriltileceksiniz).”
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَاِذَا هُمْ يَنْظُرُونَ ﴿٩١﴾
19 - O ancak şiddetli bir sesten ibarettir. Bir de bakarsın ki onlar (diriltilmiş hazır) beklemektedirler.
وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هٰذَا يَوْمُ الدّ۪ينِ ﴿٠٢﴾
20 - Şöyle diyecekler: “Vay başımıza gelene! Bu beklenen ceza günüdür.”
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ۟ ﴿١٢﴾
21 - Onlara, “İşte bu, yalanlamakta olduğunuz hüküm ve ayırım günüdür” denilir.
اُحْشُرُوا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا وَاَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَۙ ﴿٢٢﴾
مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَاهْدُوهُمْ اِلٰى صِرَاطِ الْجَح۪يمِۙ ﴿٣٢﴾
وَقِفُوهُمْ اِنَّهُمْ مَسْؤُ۫لُونَۙ ﴿٤٢﴾
(22-24) Allah, meleklere şöyle emreder: “Zulmedenleri, eşlerini ve Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarını toplayın, onları cehennemin yoluna koyun ve onları tutuklayın. Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.”
Yükleniyor...