101-Karia
١٠١﴾ القارعة
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَلْقَارِعَةُۙ ﴿١﴾
1 - Yürekleri hoplatan büyük felaket!
مَا الْقَارِعَةُۚ ﴿٢﴾
2 - Nedir o yürekleri hoplatan büyük felaket?
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْقَارِعَةُۜ ﴿٣﴾
3 - Yürekleri hoplatan büyük felaketin ne olduğunu sen ne bileceksin?
يَوْمَ يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِۙ ﴿٤﴾
4 - O gün insanlar, her biri bir tarafa uçuşan küçük kelebekler gibi olacaktır.
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِۜ ﴿٥﴾
5 - Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır.
فَاَمَّا مَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُۙ ﴿٦﴾
6 - İşte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse,
فَهُوَ ف۪ي ع۪يشَةٍ رَاضِيَةٍۜ ﴿٧﴾
7 - Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içinde olacaktır.
وَاَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُۙ ﴿٨﴾
8 - Ama kimin de tartıları hafif gelirse,
فَاُمُّهُ هَاوِيَةٌۜ ﴿٩﴾
9 - İşte onun anası (varacağı yer) Hâviye’dir.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا هِيَهْۜ ﴿٠١﴾
10 - Sen Hâviye’nin ne olduğunu ne bileceksin?
نَارٌ حَامِيَةٌ ﴿١١﴾
11 - O, kızgın bir ateştir.
102-Tekasür
٢٠١﴾ التكاثر
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَلْهٰيكُمُ التَّكَاثُرُۙ ﴿١﴾
حَتّٰى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَۜ ﴿٢﴾
(1-2) Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı.
كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَۙ ﴿٣﴾
3 - Hayır; ileride bileceksiniz!
ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَۜ ﴿٤﴾
4 - Hayır, Hayır! İleride bileceksiniz!
كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَق۪ينِۜ ﴿٥﴾
5 - Hayır, kesin olarak bir bilseniz..
لَتَرَوُنَّ الْجَح۪يمَۙ ﴿٦﴾
6 - Andolsun, o cehennemi muhakkak göreceksiniz.
ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَق۪ينِۙ ﴿٧﴾
7 - Yine andolsun, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz.
ثُمَّ لَتُسْـَٔلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّع۪يمِ ﴿٨﴾
8 - Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz?
١٠١﴾ القارعة
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَلْقَارِعَةُۙ ﴿١﴾
1 - Yürekleri hoplatan büyük felaket!
مَا الْقَارِعَةُۚ ﴿٢﴾
2 - Nedir o yürekleri hoplatan büyük felaket?
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْقَارِعَةُۜ ﴿٣﴾
3 - Yürekleri hoplatan büyük felaketin ne olduğunu sen ne bileceksin?
يَوْمَ يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِۙ ﴿٤﴾
4 - O gün insanlar, her biri bir tarafa uçuşan küçük kelebekler gibi olacaktır.
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِۜ ﴿٥﴾
5 - Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır.
فَاَمَّا مَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُۙ ﴿٦﴾
6 - İşte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse,
فَهُوَ ف۪ي ع۪يشَةٍ رَاضِيَةٍۜ ﴿٧﴾
7 - Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içinde olacaktır.
وَاَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُۙ ﴿٨﴾
8 - Ama kimin de tartıları hafif gelirse,
فَاُمُّهُ هَاوِيَةٌۜ ﴿٩﴾
9 - İşte onun anası (varacağı yer) Hâviye’dir.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا هِيَهْۜ ﴿٠١﴾
10 - Sen Hâviye’nin ne olduğunu ne bileceksin?
نَارٌ حَامِيَةٌ ﴿١١﴾
11 - O, kızgın bir ateştir.
102-Tekasür
٢٠١﴾ التكاثر
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَلْهٰيكُمُ التَّكَاثُرُۙ ﴿١﴾
حَتّٰى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَۜ ﴿٢﴾
(1-2) Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı.
كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَۙ ﴿٣﴾
3 - Hayır; ileride bileceksiniz!
ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَۜ ﴿٤﴾
4 - Hayır, Hayır! İleride bileceksiniz!
كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَق۪ينِۜ ﴿٥﴾
5 - Hayır, kesin olarak bir bilseniz..
لَتَرَوُنَّ الْجَح۪يمَۙ ﴿٦﴾
6 - Andolsun, o cehennemi muhakkak göreceksiniz.
ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَق۪ينِۙ ﴿٧﴾
7 - Yine andolsun, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz.
ثُمَّ لَتُسْـَٔلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّع۪يمِ ﴿٨﴾
8 - Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz?
Yükleniyor...