وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ ﴿٤٨﴾

84 - “Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.”

وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِۙ ﴿٥٨﴾

85 - “Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle.”

وَاغْفِرْ لِاَب۪ٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۙ ﴿٦٨﴾

86 - “Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır.”

وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ ﴿٧٨﴾

87 - “(Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma!”

يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ ﴿٨٨﴾

88 - “O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!”

اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ ﴿٩٨﴾

89 - “Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.”

وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ ﴿٠٩﴾

90 - Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılacak.

وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِلْغَاو۪ينَۙ ﴿١٩﴾

وَق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ ﴿٢٩﴾

مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ اَوْ يَنْتَصِرُونَۜ ﴿٣٩﴾

(91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek.

فَكُبْكِبُوا ف۪يهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ ﴿٤٩﴾

وَجُنُودُ اِبْل۪يسَ اَجْمَعُونَۜ ﴿٥٩﴾

(94-95) Artık onlar ve o azgınlar ile İblis’in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar.

قَالُوا وَهُمْ ف۪يهَا يَخْتَصِمُونَۙ ﴿٦٩﴾

96 - Orada onlar taptıklarıyla çekişerek şöyle derler:

تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ ﴿٧٩﴾

97 - “Allah’a andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.”

اِذْ نُسَوّ۪يكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٨٩﴾

98 - “Çünkü sizi, âlemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk.”

وَمَٓا اَضَلَّـنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ ﴿٩٩﴾

99 - “Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı.”

فَمَا لَنَا مِنْ شَافِع۪ينَۙ ﴿٠٠١﴾

100 - “İşte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok.”

وَلَا صَد۪يقٍ حَم۪يمٍ ﴿١٠١﴾

101 - “Candan bir dostumuz da yok.”

فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٢٠١﴾

102 - “Keşke (dünyaya) bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿٣٠١﴾

103 - Elbet bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmiş değillerdi.

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿٤٠١﴾

104 - Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır.

كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿٥٠١﴾

105 - Nûh’un kavmi de Peygamberleri yalanladı.

اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿٦٠١﴾

106 - Hani kardeşleri Nûh, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”

اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ ﴿٧٠١﴾

107 - “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿٨٠١﴾

108 - “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۚ ﴿٩٠١﴾

109 - “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۜ ﴿٠١١﴾

110 - “O hâlde, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!”

قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَۜ ﴿١١١﴾

111 - Dediler ki: “Sana hep aşağılık kimseler uymuş iken, biz hiç sana inanır mıyız?”

Yükleniyor...