فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ ﴿١٦﴾

61 - İki topluluk birbirini görünce Mûsâ’nın arkadaşları, “Eyvah yakalandık” dediler.

قَالَ كَلَّاۚ اِنَّ مَعِيَ رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ ﴿٢٦﴾

62 - Mûsâ, “Hayır! Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir” dedi.

فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ ﴿٣٦﴾

63 - Bunun üzerine Mûsâ’ya, “Asan ile denize vur” diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibiydi.

وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ ﴿٤٦﴾

64 - Ötekileri de oraya yaklaştırdık.

وَاَنْجَيْنَا مُوسٰى وَمَنْ مَعَهُٓ اَجْمَع۪ينَۚ ﴿٥٦﴾

65 - Mûsâ’yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık.

ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَۜ ﴿٦٦﴾

66 - Sonra ötekileri suda boğduk.

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿٧٦﴾

67 - Bunda şüphesiz bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş değillerdi.

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿٨٦﴾

68 - Şüphesiz ki senin Rabbin elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ اِبْرٰه۪يمَۢ ﴿٩٦﴾

69 - Ey Muhammed! Onlara İbrahim’in haberini de oku.

اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا تَعْبُدُونَ ﴿٠٧﴾

70 - Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” demişti.

قَالُوا نَعْبُدُ اَصْنَاماً فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِف۪ينَ ﴿١٧﴾

71 - “Putlara tapıyoruz ve onlara tapmağa devam edeceğiz” demişlerdi.

قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ اِذْ تَدْعُونَۙ ﴿٢٧﴾

72 - İbrahim, dedi ki: “Onlara yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?”

اَوْ يَنْفَعُونَكُمْ اَوْ يَضُرُّونَ ﴿٣٧﴾

73 - “Yahut size fayda veya zararları dokunur mu?”

قَالُوا بَلْ وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا كَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ ﴿٤٧﴾

74 - “Hayır, ama biz babalarımızı böyle yaparken bulduk” dediler.

قَالَ اَفَرَاَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ ﴿٥٧﴾

اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمُ الْاَقْدَمُونَ ﴿٦٧﴾

(75-76) İbrahim, şöyle dedi: “Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?”

فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ ﴿٧٧﴾

77 - “Şüphesiz onlar benim düşmanımdır. Ancak âlemlerin Rabbi olan Allah, dostumdur.”

اَلَّذ۪ي خَلَقَن۪ي فَهُوَ يَهْد۪ينِۙ ﴿٨٧﴾

78 - “O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.”

وَالَّذ۪ي هُوَ يُطْعِمُن۪ي وَيَسْق۪ينِۙ ﴿٩٧﴾

79 - “O, bana yediren ve içirendir.”

وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْف۪ينِۖ ﴿٠٨﴾

80 - “Hastalandığımda da O bana şifa verir.”

وَالَّذ۪ي يُم۪يتُن۪ي ثُمَّ يُحْي۪ينِۙ ﴿١٨﴾

81 - “O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır.”

وَالَّـذ۪ٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ ل۪ي خَط۪ٓيـَٔت۪ي يَوْمَ الدّ۪ينِۜ ﴿٢٨﴾

82 - “O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur.”

رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ ﴿٣٨﴾

83 - “Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.”

Yükleniyor...