اَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۙ ﴿٠٢﴾
20 - Biz sizi bayağı bir sudan (meniden) yaratmadık mı?
فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙ ﴿١٢﴾
اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ ﴿٢٢﴾
(21-22) Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk.
فَقَدَرْنَاۗ فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ ﴿٣٢﴾
23 - Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz!
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٤٢﴾
24 - O gün vay yalanlayanların hâline!
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ كِفَاتاًۙ ﴿٥٢﴾
اَحْيَٓاءً وَاَمْوَاتاًۙ ﴿٦٢﴾
(25-26) Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı?
وَجَعَلْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتاًۜ ﴿٧٢﴾
27 - Orada sabit yüce dağlar yaratmadık mı, size tatlı bir su içirmedik mi?
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٨٢﴾
28 - O gün vay yalanlayanların hâline!
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ ﴿٩٢﴾
29 - Onlara şöyle denecek: “Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin.”
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ ﴿٠٣﴾
لَا ظَل۪يلٍ وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ ﴿١٣﴾
(30-31) “Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.”
اِنَّهَا تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ ﴿٢٣﴾
32 - Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar.
كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌۜ ﴿٣٣﴾
33 - Bunlar sanki birer kızıl devedir.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٤٣﴾
34 - O gün vay yalanlayanların hâline!
هٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَۙ ﴿٥٣﴾
35 - Bu, konuşamayacakları gündür.
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ ﴿٦٣﴾
36 - Onlara izin de verilmez ki, özür dilesinler.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٧٣﴾
37 - O gün vay yalanlayanların hâline!
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ جَمَعْنَاكُمْ وَالْاَوَّل۪ينَ ﴿٨٣﴾
38 - Bu, hüküm ve ayırma günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır.
فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ ﴿٩٣﴾
39 - Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun!
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟ ﴿٠٤﴾
40 - O gün vay yalanlayanların hâline!
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي ظِلَالٍ وَعُيُونٍۙ ﴿١٤﴾
41 - Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar.
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ ﴿٢٤﴾
42 - Canlarının çektiği meyveler içerisindedirler.
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٣٤﴾
43 - “Yapmakta olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin için.”
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٤٤﴾
44 - Şüphesiz biz iyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٥٤﴾
45 - O gün vay yalanlayanların hâline!
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلاً اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ ﴿٦٤﴾
46 - Ey inkâr edenler! (Dünyada) yiyin ve birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler suçlularsınız.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٧٤﴾
47 - O gün vay yalanlayanların hâline!
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ ﴿٨٤﴾
48 - Onlara, “Rükû edin (namaz kılın)” dendiği zaman rükû etmezler.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٩٤﴾
49 - O gün vay yalanlayanların hâline!
فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ ﴿٠٥﴾
50 - Onlar artık ondan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar?
20 - Biz sizi bayağı bir sudan (meniden) yaratmadık mı?
فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙ ﴿١٢﴾
اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ ﴿٢٢﴾
(21-22) Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk.
فَقَدَرْنَاۗ فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ ﴿٣٢﴾
23 - Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz!
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٤٢﴾
24 - O gün vay yalanlayanların hâline!
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ كِفَاتاًۙ ﴿٥٢﴾
اَحْيَٓاءً وَاَمْوَاتاًۙ ﴿٦٢﴾
(25-26) Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı?
وَجَعَلْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتاًۜ ﴿٧٢﴾
27 - Orada sabit yüce dağlar yaratmadık mı, size tatlı bir su içirmedik mi?
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٨٢﴾
28 - O gün vay yalanlayanların hâline!
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ ﴿٩٢﴾
29 - Onlara şöyle denecek: “Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin.”
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ ﴿٠٣﴾
لَا ظَل۪يلٍ وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ ﴿١٣﴾
(30-31) “Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.”
اِنَّهَا تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ ﴿٢٣﴾
32 - Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar.
كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌۜ ﴿٣٣﴾
33 - Bunlar sanki birer kızıl devedir.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٤٣﴾
34 - O gün vay yalanlayanların hâline!
هٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَۙ ﴿٥٣﴾
35 - Bu, konuşamayacakları gündür.
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ ﴿٦٣﴾
36 - Onlara izin de verilmez ki, özür dilesinler.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٧٣﴾
37 - O gün vay yalanlayanların hâline!
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ جَمَعْنَاكُمْ وَالْاَوَّل۪ينَ ﴿٨٣﴾
38 - Bu, hüküm ve ayırma günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır.
فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ ﴿٩٣﴾
39 - Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun!
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟ ﴿٠٤﴾
40 - O gün vay yalanlayanların hâline!
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي ظِلَالٍ وَعُيُونٍۙ ﴿١٤﴾
41 - Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar.
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ ﴿٢٤﴾
42 - Canlarının çektiği meyveler içerisindedirler.
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٣٤﴾
43 - “Yapmakta olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin için.”
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٤٤﴾
44 - Şüphesiz biz iyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٥٤﴾
45 - O gün vay yalanlayanların hâline!
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلاً اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ ﴿٦٤﴾
46 - Ey inkâr edenler! (Dünyada) yiyin ve birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler suçlularsınız.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٧٤﴾
47 - O gün vay yalanlayanların hâline!
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ ﴿٨٤﴾
48 - Onlara, “Rükû edin (namaz kılın)” dendiği zaman rükû etmezler.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٩٤﴾
49 - O gün vay yalanlayanların hâline!
فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ ﴿٠٥﴾
50 - Onlar artık ondan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar?
Yükleniyor...