يُبَصَّرُونَهُمْۜ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَد۪ي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَن۪يهِۙ ﴿١١﴾
وَصَاحِبَتِه۪ وَاَخ۪يهِۙ ﴿٢١﴾
وَفَص۪يلَتِهِ الَّت۪ي تُـْٔو۪يهِۙ ﴿٣١﴾
وَمَنْ فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاًۙ ثُمَّ يُنْج۪يهِۙ ﴿٤١﴾
(11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.
كَلَّاۜ اِنَّهَا لَظٰىۙ ﴿٥١﴾
نَزَّاعَةً لِلشَّوٰىۚ ﴿٦١﴾
(15-16) Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.
تَدْعُوا مَنْ اَدْبَرَ وَتَوَلّٰىۙ ﴿٧١﴾
وَجَمَعَ فَاَوْعٰى ﴿٨١﴾
(17-18) O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.
اِنَّ الْاِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعاًۙ ﴿٩١﴾
19 - Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.
اِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعاًۙ ﴿٠٢﴾
20 - Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır.
وَاِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعاًۙ ﴿١٢﴾
21 - Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır.
اِلَّا الْمُصَلّ۪ينَۙ ﴿٢٢﴾
22 - Ancak, namaz kılanlar başka.
اَلَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ دَٓائِمُونَۖ ﴿٣٢﴾
23 - Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌۙ ﴿٤٢﴾
لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِۖ ﴿٥٢﴾
(24-25) Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۖ ﴿٦٢﴾
26 - Onlar, ceza gününü tasdik eden kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۚ ﴿٧٢﴾
27 - Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir.
اِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍۚ ﴿٨٢﴾
28 - Çünkü, Rablerinin azabından emin olunamaz.
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ ﴿٩٢﴾
29 - Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir.
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ ﴿٠٣﴾
30 - Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar.
فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ ﴿١٣﴾
31 - Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۖ ﴿٢٣﴾
32 - Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَٓائِمُونَۖ ﴿٣٣﴾
33 - Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۜ ﴿٤٣﴾
34 - Onlar, namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir.
اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَۜ ۟ ﴿٥٣﴾
35 - İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir.
فَمَالِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِع۪ينَۙ ﴿٦٣﴾
عَنِ الْيَم۪ينِۙ وَعَنِ الشِّمَالِ عِز۪ينَ ﴿٧٣﴾
(36-37) Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar?
اَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَع۪يمٍۙ ﴿٨٣﴾
38 - Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor?
كَلَّاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ ﴿٩٣﴾
39 - Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden (meniden) yarattık.
وَصَاحِبَتِه۪ وَاَخ۪يهِۙ ﴿٢١﴾
وَفَص۪يلَتِهِ الَّت۪ي تُـْٔو۪يهِۙ ﴿٣١﴾
وَمَنْ فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاًۙ ثُمَّ يُنْج۪يهِۙ ﴿٤١﴾
(11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.
كَلَّاۜ اِنَّهَا لَظٰىۙ ﴿٥١﴾
نَزَّاعَةً لِلشَّوٰىۚ ﴿٦١﴾
(15-16) Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.
تَدْعُوا مَنْ اَدْبَرَ وَتَوَلّٰىۙ ﴿٧١﴾
وَجَمَعَ فَاَوْعٰى ﴿٨١﴾
(17-18) O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.
اِنَّ الْاِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعاًۙ ﴿٩١﴾
19 - Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.
اِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعاًۙ ﴿٠٢﴾
20 - Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır.
وَاِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعاًۙ ﴿١٢﴾
21 - Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır.
اِلَّا الْمُصَلّ۪ينَۙ ﴿٢٢﴾
22 - Ancak, namaz kılanlar başka.
اَلَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ دَٓائِمُونَۖ ﴿٣٢﴾
23 - Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌۙ ﴿٤٢﴾
لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِۖ ﴿٥٢﴾
(24-25) Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۖ ﴿٦٢﴾
26 - Onlar, ceza gününü tasdik eden kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۚ ﴿٧٢﴾
27 - Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir.
اِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍۚ ﴿٨٢﴾
28 - Çünkü, Rablerinin azabından emin olunamaz.
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ ﴿٩٢﴾
29 - Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir.
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ ﴿٠٣﴾
30 - Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar.
فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ ﴿١٣﴾
31 - Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۖ ﴿٢٣﴾
32 - Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَٓائِمُونَۖ ﴿٣٣﴾
33 - Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۜ ﴿٤٣﴾
34 - Onlar, namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir.
اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَۜ ۟ ﴿٥٣﴾
35 - İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir.
فَمَالِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِع۪ينَۙ ﴿٦٣﴾
عَنِ الْيَم۪ينِۙ وَعَنِ الشِّمَالِ عِز۪ينَ ﴿٧٣﴾
(36-37) Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar?
اَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَع۪يمٍۙ ﴿٨٣﴾
38 - Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor?
كَلَّاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ ﴿٩٣﴾
39 - Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden (meniden) yarattık.
Yükleniyor...