اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ م۪يقَاتُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ ﴿٠٤﴾
40 - Şüphesiz, hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı zamandır.
يَوْمَ لَا يُغْن۪ي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْـٔاً وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۙ ﴿١٤﴾
41 - O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Kendilerine yardım da edilmez.
اِلَّا مَنْ رَحِمَ اللّٰهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿٢٤﴾
42 - Yalnız, Allah’ın yardım ettiği kimseler bunların dışındadır. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, çok merhamet edendir.
اِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِۙ ﴿٣٤﴾
طَعَامُ الْاَث۪يمِۚۛ ﴿٤٤﴾
(43-44) Şüphesiz, zakkum ağacı, günahkârların yemeğidir.
كَالْمُهْلِۚۛ يَغْل۪ي فِي الْبُطُونِۙ ﴿٥٤﴾
كَغَلْيِ الْحَم۪يمِ ﴿٦٤﴾
(45-46) O, maden eriyiği gibidir. Kaynar suyun kaynaması gibi karınlarda kaynar.
خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ اِلٰى سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِۚ ﴿٧٤﴾
47 - (Allah, görevli meleklere şöyle der:) “Tutun onu, cehennemin ortasına sürükleyin.”
ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِه۪ مِنْ عَذَابِ الْحَم۪يمِۜ ﴿٨٤﴾
48 - “Sonra başının üstüne kaynar su azabından dökün.”
ذُقْۙ ۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْكَر۪يمُ ﴿٩٤﴾
49 - (Deyin ki:) “Tat bakalım! Hani sen güçlüydün, şerefliydin!?”
اِنَّ هٰذَا مَا كُنْتُمْ بِه۪ تَمْتَرُونَ ﴿٠٥﴾
50 - “İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir!”
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي مَقَامٍ اَم۪ينٍۙ ﴿١٥﴾
51 - Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise güvenli bir yerdedirler.
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ ﴿٢٥﴾
52 - Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.
يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِل۪ينَۚ ﴿٣٥﴾
53 - İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı otururlar.
كَذٰلِكَ۠ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍۜ ﴿٤٥﴾
54 - İşte böyle. Ayrıca onları iri siyah gözlü hurilerle evlendirmişizdir.
يَدْعُونَ ف۪يهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ اٰمِن۪ينَۙ ﴿٥٥﴾
55 - Orada güven içinde her türlü meyveyi isterler.
لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا الْمَوْتَ اِلَّا الْمَوْتَةَ الْاُو۫لٰىۚ وَوَقٰيهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِۙ ﴿٦٥﴾
56 - Orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah, onları cehennem azabından korumuştur.
فَضْلاً مِنْ رَبِّكَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ ﴿٧٥﴾
57 - Bunlar, Rabbinden bir lütuf olarak verilmiştir. İşte bu büyük başarıdır.
فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ ﴿٨٥﴾
58 - (Ey Muhammed!) Biz Onu (Kur’an’ı) senin dilinle kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.
فَارْتَقِبْ اِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ ﴿٩٥﴾
59 - Artık sen (onların başına gelecekleri) bekle; onlar da beklemektedirler.
40 - Şüphesiz, hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı zamandır.
يَوْمَ لَا يُغْن۪ي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْـٔاً وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۙ ﴿١٤﴾
41 - O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Kendilerine yardım da edilmez.
اِلَّا مَنْ رَحِمَ اللّٰهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿٢٤﴾
42 - Yalnız, Allah’ın yardım ettiği kimseler bunların dışındadır. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, çok merhamet edendir.
اِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِۙ ﴿٣٤﴾
طَعَامُ الْاَث۪يمِۚۛ ﴿٤٤﴾
(43-44) Şüphesiz, zakkum ağacı, günahkârların yemeğidir.
كَالْمُهْلِۚۛ يَغْل۪ي فِي الْبُطُونِۙ ﴿٥٤﴾
كَغَلْيِ الْحَم۪يمِ ﴿٦٤﴾
(45-46) O, maden eriyiği gibidir. Kaynar suyun kaynaması gibi karınlarda kaynar.
خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ اِلٰى سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِۚ ﴿٧٤﴾
47 - (Allah, görevli meleklere şöyle der:) “Tutun onu, cehennemin ortasına sürükleyin.”
ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِه۪ مِنْ عَذَابِ الْحَم۪يمِۜ ﴿٨٤﴾
48 - “Sonra başının üstüne kaynar su azabından dökün.”
ذُقْۙ ۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْكَر۪يمُ ﴿٩٤﴾
49 - (Deyin ki:) “Tat bakalım! Hani sen güçlüydün, şerefliydin!?”
اِنَّ هٰذَا مَا كُنْتُمْ بِه۪ تَمْتَرُونَ ﴿٠٥﴾
50 - “İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir!”
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي مَقَامٍ اَم۪ينٍۙ ﴿١٥﴾
51 - Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise güvenli bir yerdedirler.
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ ﴿٢٥﴾
52 - Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.
يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَاِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِل۪ينَۚ ﴿٣٥﴾
53 - İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyinerek karşılıklı otururlar.
كَذٰلِكَ۠ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍۜ ﴿٤٥﴾
54 - İşte böyle. Ayrıca onları iri siyah gözlü hurilerle evlendirmişizdir.
يَدْعُونَ ف۪يهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ اٰمِن۪ينَۙ ﴿٥٥﴾
55 - Orada güven içinde her türlü meyveyi isterler.
لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا الْمَوْتَ اِلَّا الْمَوْتَةَ الْاُو۫لٰىۚ وَوَقٰيهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِۙ ﴿٦٥﴾
56 - Orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah, onları cehennem azabından korumuştur.
فَضْلاً مِنْ رَبِّكَۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ ﴿٧٥﴾
57 - Bunlar, Rabbinden bir lütuf olarak verilmiştir. İşte bu büyük başarıdır.
فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ ﴿٨٥﴾
58 - (Ey Muhammed!) Biz Onu (Kur’an’ı) senin dilinle kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.
فَارْتَقِبْ اِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ ﴿٩٥﴾
59 - Artık sen (onların başına gelecekleri) bekle; onlar da beklemektedirler.
Yükleniyor...