مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَ ﴿٤٥١﴾
154 - Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz!
اَفَلَا تَذَكَّرُونَۚ ﴿٥٥١﴾
155 - Hiç düşünmüyor musunuz?
اَمْ لَـكُمْ سُلْطَانٌ مُب۪ينٌۙ ﴿٦٥١﴾
156 - Yoksa sizin apaçık bir deliliniz mi var?
فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿٧٥١﴾
157 - Eğer doğru söyleyen kimseler iseniz getirin (bu delili içeren) kitabınızı!
وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَباًۜ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ اِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ ﴿٨٥١﴾
158 - Allah ile cinler arasında da nesep bağı kurdular. Oysa cinler de kendilerinin Allah’ın huzuruna getirileceklerini bilirler.
سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ ﴿٩٥١﴾
159 - Allah, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir.
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ ﴿٠٦١﴾
160 - Ancak Allah’ın ihlâslı kulları bunlar gibi değildir.
فَاِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَۙ ﴿١٦١﴾
مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِن۪ينَۙ ﴿٢٦١﴾
اِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَح۪يمِ ﴿٣٦١﴾
(161-163) (Ey müşrikler!) Ne siz ve ne de taptıklarınız, cehenneme gireceklerden başkasını kandırıp Allah’ın yolundan saptırabilirsiniz.
وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ ﴿٤٦١﴾
164 - (Melekler derler ki:) “Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır.”
وَاِنَّا لَنَحْنُ الصَّٓافُّونَۚ ﴿٥٦١﴾
165 - “Şüphesiz biz (orada) saf duranlarız.”
وَاِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ ﴿٦٦١﴾
166 - “Şüphesiz biz (Allah’ı) tespih edip yüceltenleriz.”
وَاِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَۙ ﴿٧٦١﴾
لَوْ اَنَّ عِنْدَنَا ذِكْراً مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ ﴿٨٦١﴾
لَـكُنَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ ﴿٩٦١﴾
(167-169) Müşrikler) şunu da söylüyorlardı: “Eğer yanımızda öncekilere verilen kitaplardan bir kitap olsaydı, elbette biz ihlâslı kullar olurduk.”
فَـكَفَرُوا بِه۪ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿٠٧١﴾
170 - Fakat (kitap gelince) onu inkâr ettiler. Yakında (sonlarının ne olacağını) bilecekler.
وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿١٧١﴾
171 - Andolsun, peygamber olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti:
اِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنْصُورُونَۖ ﴿٢٧١﴾
172 - “Onlara mutlaka yardım edilecektir.”
وَاِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ ﴿٣٧١﴾
173 - “Şüphesiz ordularımız galip gelecektir.”
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ ﴿٤٧١﴾
174 - O hâlde, bir süreye kadar onlardan yüz çevir
وَاَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿٥٧١﴾
175 - Gözetle onları, yakında onlar da görecekler.
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ ﴿٦٧١﴾
176 - Yoksa onlar azabımızı acele mi istiyorlar?
فَاِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَٓاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَر۪ينَ ﴿٧٧١﴾
177 - Fakat azabımız onların yurtlarına indiğinde, o uyarılmış olanların sabahı ne kötü olur!
وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ ﴿٨٧١﴾
178 - Ey Muhammed! Bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
وَاَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿٩٧١﴾
179 - (Bekle ve) gör. Onlar da yakında görecekler.
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ ﴿٠٨١﴾
180 - Senin Rabbin; kudret ve şeref sahibi olan Rab, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir.
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿١٨١﴾
181 - Peygamberlere selâm olsun.
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٢٨١﴾
182 - Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
154 - Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz!
اَفَلَا تَذَكَّرُونَۚ ﴿٥٥١﴾
155 - Hiç düşünmüyor musunuz?
اَمْ لَـكُمْ سُلْطَانٌ مُب۪ينٌۙ ﴿٦٥١﴾
156 - Yoksa sizin apaçık bir deliliniz mi var?
فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿٧٥١﴾
157 - Eğer doğru söyleyen kimseler iseniz getirin (bu delili içeren) kitabınızı!
وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَباًۜ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ اِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ ﴿٨٥١﴾
158 - Allah ile cinler arasında da nesep bağı kurdular. Oysa cinler de kendilerinin Allah’ın huzuruna getirileceklerini bilirler.
سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ ﴿٩٥١﴾
159 - Allah, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir.
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ ﴿٠٦١﴾
160 - Ancak Allah’ın ihlâslı kulları bunlar gibi değildir.
فَاِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَۙ ﴿١٦١﴾
مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِن۪ينَۙ ﴿٢٦١﴾
اِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَح۪يمِ ﴿٣٦١﴾
(161-163) (Ey müşrikler!) Ne siz ve ne de taptıklarınız, cehenneme gireceklerden başkasını kandırıp Allah’ın yolundan saptırabilirsiniz.
وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ ﴿٤٦١﴾
164 - (Melekler derler ki:) “Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır.”
وَاِنَّا لَنَحْنُ الصَّٓافُّونَۚ ﴿٥٦١﴾
165 - “Şüphesiz biz (orada) saf duranlarız.”
وَاِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ ﴿٦٦١﴾
166 - “Şüphesiz biz (Allah’ı) tespih edip yüceltenleriz.”
وَاِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَۙ ﴿٧٦١﴾
لَوْ اَنَّ عِنْدَنَا ذِكْراً مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ ﴿٨٦١﴾
لَـكُنَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ ﴿٩٦١﴾
(167-169) Müşrikler) şunu da söylüyorlardı: “Eğer yanımızda öncekilere verilen kitaplardan bir kitap olsaydı, elbette biz ihlâslı kullar olurduk.”
فَـكَفَرُوا بِه۪ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿٠٧١﴾
170 - Fakat (kitap gelince) onu inkâr ettiler. Yakında (sonlarının ne olacağını) bilecekler.
وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿١٧١﴾
171 - Andolsun, peygamber olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti:
اِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنْصُورُونَۖ ﴿٢٧١﴾
172 - “Onlara mutlaka yardım edilecektir.”
وَاِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ ﴿٣٧١﴾
173 - “Şüphesiz ordularımız galip gelecektir.”
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ ﴿٤٧١﴾
174 - O hâlde, bir süreye kadar onlardan yüz çevir
وَاَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿٥٧١﴾
175 - Gözetle onları, yakında onlar da görecekler.
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ ﴿٦٧١﴾
176 - Yoksa onlar azabımızı acele mi istiyorlar?
فَاِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَٓاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَر۪ينَ ﴿٧٧١﴾
177 - Fakat azabımız onların yurtlarına indiğinde, o uyarılmış olanların sabahı ne kötü olur!
وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ ﴿٨٧١﴾
178 - Ey Muhammed! Bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
وَاَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ ﴿٩٧١﴾
179 - (Bekle ve) gör. Onlar da yakında görecekler.
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ ﴿٠٨١﴾
180 - Senin Rabbin; kudret ve şeref sahibi olan Rab, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir.
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿١٨١﴾
181 - Peygamberlere selâm olsun.
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٢٨١﴾
182 - Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
Yükleniyor...