فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ ﴿٣٠١﴾
وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ ﴿٤٠١﴾
(103-104) Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: “Ey İbrahim!”
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٥٠١﴾
105 - “Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.”
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُب۪ينُ ﴿٦٠١﴾
106 - “Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.”
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ ﴿٧٠١﴾
107 - Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ ﴿٨٠١﴾
108 - Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık.
سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ ﴿٩٠١﴾
109 - İbrahim’e selâm olsun.
كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٠١١﴾
110 - İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız.
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿١١١﴾
111 - Çünkü o mü’min kullarımızdandı.
وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ نَبِياًّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿٢١١﴾
112 - Biz onu salihlerden bir peygamber olarak İshak ile de müjdeledik.
وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟ ﴿٣١١﴾
113 - Onu da İshak’ı da uğurlu kıldık. Her ikisinin nesillerinden iyilik yapanlar da vardı, kendine apaçık zulmedenler de.
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَۚ ﴿٤١١﴾
114 - Andolsun, biz Mûsâ’ya ve Hârûn’a da lütufta bulunduk.
وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ ﴿٥١١﴾
115 - Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَۚ ﴿٦١١﴾
116 - Onlara yardım ettik de onlar galip gelenler oldular.
وَاٰتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَب۪ينَۚ ﴿٧١١﴾
117 - Biz onlara (hükümlerimizi) açıklayan Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik.
وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۚ ﴿٨١١﴾
118 - Onları doğru yola ilettik.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْاٰخِر۪ينَ ﴿٩١١﴾
119 - Sonradan gelenler arasında onlara güzel birer ad bıraktık.
سَلَامٌ عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَ ﴿٠٢١﴾
120 - Mûsâ’ya ve Hârûn’a selâm olsun.
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿١٢١﴾
121 - Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.
اِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٢٢١﴾
122 - Çünkü onlar mü’min kullarımızdan idiler.
وَاِنَّ اِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ ﴿٣٢١﴾
123 - Şüphesiz İlyas da peygamberlerden idi.
اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَلَا تَتَّقُونَ ﴿٤٢١﴾
124 - Hani kavmine şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
اَتَدْعُونَ بَعْلاً وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ ﴿٥٢١﴾
اَللّٰهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ ﴿٦٢١﴾
(125-126) “Yaratıcıların en güzelini, sizin ve geçmiş atalarınızın Rabbi olan Allah’ı bırakarak “Ba’l’e mi tapıyorsunuz?”
وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ ﴿٤٠١﴾
(103-104) Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: “Ey İbrahim!”
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٥٠١﴾
105 - “Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.”
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُب۪ينُ ﴿٦٠١﴾
106 - “Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.”
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ ﴿٧٠١﴾
107 - Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ ﴿٨٠١﴾
108 - Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık.
سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ ﴿٩٠١﴾
109 - İbrahim’e selâm olsun.
كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٠١١﴾
110 - İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız.
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿١١١﴾
111 - Çünkü o mü’min kullarımızdandı.
وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ نَبِياًّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿٢١١﴾
112 - Biz onu salihlerden bir peygamber olarak İshak ile de müjdeledik.
وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟ ﴿٣١١﴾
113 - Onu da İshak’ı da uğurlu kıldık. Her ikisinin nesillerinden iyilik yapanlar da vardı, kendine apaçık zulmedenler de.
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَۚ ﴿٤١١﴾
114 - Andolsun, biz Mûsâ’ya ve Hârûn’a da lütufta bulunduk.
وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ ﴿٥١١﴾
115 - Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَۚ ﴿٦١١﴾
116 - Onlara yardım ettik de onlar galip gelenler oldular.
وَاٰتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَب۪ينَۚ ﴿٧١١﴾
117 - Biz onlara (hükümlerimizi) açıklayan Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik.
وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۚ ﴿٨١١﴾
118 - Onları doğru yola ilettik.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْاٰخِر۪ينَ ﴿٩١١﴾
119 - Sonradan gelenler arasında onlara güzel birer ad bıraktık.
سَلَامٌ عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَ ﴿٠٢١﴾
120 - Mûsâ’ya ve Hârûn’a selâm olsun.
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿١٢١﴾
121 - Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.
اِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٢٢١﴾
122 - Çünkü onlar mü’min kullarımızdan idiler.
وَاِنَّ اِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ ﴿٣٢١﴾
123 - Şüphesiz İlyas da peygamberlerden idi.
اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَلَا تَتَّقُونَ ﴿٤٢١﴾
124 - Hani kavmine şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
اَتَدْعُونَ بَعْلاً وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ ﴿٥٢١﴾
اَللّٰهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ ﴿٦٢١﴾
(125-126) “Yaratıcıların en güzelini, sizin ve geçmiş atalarınızın Rabbi olan Allah’ı bırakarak “Ba’l’e mi tapıyorsunuz?”
Yükleniyor...