Böyle olduğu halde Üstadımız öyle zâtların ve Risale-i Nur talebelerinin hakikatlı takdir ve beyanlarına karşı hiddetlenerek, çok defa da hatırlarını kırarak der ki: "Zaman, şahıs zamanı değil, şahs-ı manevî zamanıdır. Risale-i Nur'da şahıs yok, şahs-ı manevî var. Ben bir hiçim; Risale-i Nur, Kur'anın malıdır, Kur'andan süzülmüştür. Şeref ve hüsün Kur'anındır. Şahsımla, Risale-i Nur iltibas edilmiş. Meziyet, Risale-i Nur'a aittir. Risale-i Nur'un neşrindeki hârika muvaffakıyet ise, Risale-i Nur talebelerine aittir. Yalnız şu kadar var ki, şiddetli ihtiyacıma binaen Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Hakîm'den bana ilâç ve tiryakları ihsan etti; ben de kaleme aldım. Her nasılsa, bu zamanda birinci tercümanlık vazifesi bana düşmüş. Ben de Risale-i Nur'un talebesiyim. Bir risaleyi şimdiye kadar yüz defa okuduğum halde yine okumaya muhtaç oluyorum. Ben sizlerin ders arkadaşınızım." der.
Bedîüzzaman Said Nursî'nin cihanşümul Kur'an ve iman ve İslâmiyet hizmetindeki müstesna muvaffakıyet ve zaferinin ve Risale-i Nur'daki kuvvetli tesiratın sırrı: Kendisinin ihlas-ı etemmi kazanmış olmasıdır. Yani, yalnız ve yalnız rıza-yı İlahîyi esas maksad edinmiştir. Bu hususta: "Mesleğimizin esası, a'zamî ihlas ve terk-i enaniyettir. İhlaslı bir dirhem amel, ihlassız yüz batman amele müreccahtır. İnsanların maddî manevî hediyelerinden, hürmet ve teveccüh-ü âmmeden, şöhretten şiddetle kaçıyorum." der. Ziyaretçi kabul etmemesinin bir hikmeti de bu sır olsa gerek. Hem ihlasa verdiği gayet fazla ehemmiyet, yüz otuz parça eserinden yalnız İhlas Risalesi'nin başına, "Lâakal her onbeş günde bir defa okunmalıdır" kaydını koymasından da anlaşılıyor. "Büyük Mahkeme Müdafaatı" kitabında: "Risale-i Nur, değil dünyaya, kâinata da âlet edilemez; gayemiz, rıza-yı İlahîdir." demiştir.
İşte bu sırr-ı ihlastandır ki, İmam-ı Gazalî (R.A.) gibi en meşhur
Bedîüzzaman Said Nursî'nin cihanşümul Kur'an ve iman ve İslâmiyet hizmetindeki müstesna muvaffakıyet ve zaferinin ve Risale-i Nur'daki kuvvetli tesiratın sırrı: Kendisinin ihlas-ı etemmi kazanmış olmasıdır. Yani, yalnız ve yalnız rıza-yı İlahîyi esas maksad edinmiştir. Bu hususta: "Mesleğimizin esası, a'zamî ihlas ve terk-i enaniyettir. İhlaslı bir dirhem amel, ihlassız yüz batman amele müreccahtır. İnsanların maddî manevî hediyelerinden, hürmet ve teveccüh-ü âmmeden, şöhretten şiddetle kaçıyorum." der. Ziyaretçi kabul etmemesinin bir hikmeti de bu sır olsa gerek. Hem ihlasa verdiği gayet fazla ehemmiyet, yüz otuz parça eserinden yalnız İhlas Risalesi'nin başına, "Lâakal her onbeş günde bir defa okunmalıdır" kaydını koymasından da anlaşılıyor. "Büyük Mahkeme Müdafaatı" kitabında: "Risale-i Nur, değil dünyaya, kâinata da âlet edilemez; gayemiz, rıza-yı İlahîdir." demiştir.
İşte bu sırr-ı ihlastandır ki, İmam-ı Gazalî (R.A.) gibi en meşhur
Yükleniyor...