şimdiki mahkemenin nazarından kurtulmasına bir vesile oldular. Bu iki kıymetdar kazanç, onların hususî tahliyeleriyle bozulacaktı. Hem onların Nurlara pek ciddî alâkaları, halkın nazarında sönecekti.

İkinci Nokta:

Mes'elemiz, Âlem-i İslâm'ı alâkadar eden pek büyük bir vazife-i Kur'aniye ve imaniyedir. Ondan dehşet alan gizli münafıklar, ellerinden geldiği kadar küçültmek isterler. Ve çok ehemmiyet verdiklerinden, zahiren ehemmiyetsiz göstermeye çalışıyorlar; hükûmeti ve adliyeyi aldatıyorlar. Meselâ: Nurlara mensub feriklerden ve miralaylardan sarf-ı nazar edip, Ankara'da Nur talebesi bir nefer askerin elinde, zararsız birkaç risale bulunmasıyla, buradaki mahkeme, mes'eleyi uzattırmaya vesile ediyorlar. Ve benim şahsımın ehemmiyetsizliğini, ihanetler ve tazyiklerle, tecrübelerle gösterip, binler derece şahsımdan ehemmiyetli olan Nurların kuvvetli derslerini ve şakirdlerinin sarsılmaz ve susmaz şahs-ı manevîlerini nazara almayıp güya ehemmiyet vermiyorlar. Halbuki onun ehemmiyetinden titriyorlar ki, o kubbeleri habbe göstermek istiyorlar.

Hem tam aldanmışlar. İçimizde yalnız dört-beş kardeşimiz, ailevî ticaret cihetinde bu te'hirden bir zararları olsa da, inşâallah pek çok manevî kazançları o maddî zararı hiçe indirecek bir inayet altındayız. Hiç merak ve telaş etmeyiniz. Vazifemiz, sabr içinde şükretmek ve mümkün oldukça Nurlarla meşgul olmaktır ve bizden çok ziyade sıkıntıda bulunan mahpuslara teselli vermektir.

Said Nursî

* * *


بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Mücmel bir manevî ihtar ile bir mes'eleyi, kalbe geldiği gibi beyan edeceğim. Altı makamata giden ve galebe eden müdafaatın cevabı gelmiş ve bize tecavüze çare bulamamışlar. Yalnız bir makamın, gizli bir iş'ar ile, benim fedakâr kardeşlerimi benden soğutmak ve şiddetli alâkalarını gevşetmek plânı var. Zâten çoktan beri

Yükleniyor...