"Said ile görüşen, dost ve Nurcu olur. Kimse temas etmesin." diye onları evhamlandırmışlar. Hattâ heyet-i idare ve gardiyanlar dahi benden kaçıyorlar. Ben de memnun oluyorum ve bu hale şükrediyorum. Sizlerle, sureten görüşmediğimden zararı yok. Çünki bir hanede maddeten ve manen ve ruhen ve kalben ve vazifeten ve fikren ve muaveneten daima beraberiz. Manevî görüşüyoruz, yeter.
Said Nursî
* * *
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ
Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur'aniye ve imaniyede fedakâr ve metin arkadaşlarım!
Birkaç gündür sizin ile kalemle konuşmadığımdan sıkılmayınız. Şimdi iki noktayı beyan etmek kalbe geldi.
Birincisi:
اَلْخَيْرُ ف۪ى مَا اخْتَارَهُ اللّٰهُ
sırrıyla, teslim ve tevekkülden sonra teselli hissettim. Şöyle ki:
Bizi, hususan Çalışkanları tahliye etmeyip ve tefrik etmiyerek te'hir etmelerinde, inşâallah maddî bir zarara mukabil manevî yüz menfaat ve kazanç olacak. Meselâ: Ankara'nın altı makamatına gönderilen ilmî ve imanî ve pek kuvvetli müdafaat şimdi yirmi gündür onların nazarlarındadır. Hem onun kıymetdar hakikatları, hem alâkadarların merakla nazar-ı dikkatlerini celbeden mes'elemizin safahatı, o makamatı elbette lâkayd bırakmazlar. Her halde, eğer o hakikatlara mağlub olmasa idiler, şimdiye kadar bize tecavüz ve şiddetli iş'ar ve emirler olacaktı. Eğer olsaydı, hakkımızda habbeyi kubbe yapanlardan tereşşuhatı hissedilecekti. Demek hakikat galebe etmiş. Olsa olsa tedafüî bir vaziyetle bize hafif bir ilişmek olur. Ben kendi hesabıma, o netice için, şimdiye kadar maddî zarar ve sıkıntılarımın yüz derece fevkinde manevî kazancım var. Sizden her bir kardeşimizi, benden ziyade hissedar biliyorum. Demek, tahliyemizin te'hiri hayırlıdır. Hem, Çalışkanlardan üç kardeş, pek çok Nur şakirdlerini buraya gelmekten kurtardıkları gibi, haklarında edilen iftiralar vasıtasıyla dahi, Risale-i Nur'un bir cihette,
Said Nursî
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ
Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur'aniye ve imaniyede fedakâr ve metin arkadaşlarım!
Birkaç gündür sizin ile kalemle konuşmadığımdan sıkılmayınız. Şimdi iki noktayı beyan etmek kalbe geldi.
Birincisi:
اَلْخَيْرُ ف۪ى مَا اخْتَارَهُ اللّٰهُ
sırrıyla, teslim ve tevekkülden sonra teselli hissettim. Şöyle ki:
Bizi, hususan Çalışkanları tahliye etmeyip ve tefrik etmiyerek te'hir etmelerinde, inşâallah maddî bir zarara mukabil manevî yüz menfaat ve kazanç olacak. Meselâ: Ankara'nın altı makamatına gönderilen ilmî ve imanî ve pek kuvvetli müdafaat şimdi yirmi gündür onların nazarlarındadır. Hem onun kıymetdar hakikatları, hem alâkadarların merakla nazar-ı dikkatlerini celbeden mes'elemizin safahatı, o makamatı elbette lâkayd bırakmazlar. Her halde, eğer o hakikatlara mağlub olmasa idiler, şimdiye kadar bize tecavüz ve şiddetli iş'ar ve emirler olacaktı. Eğer olsaydı, hakkımızda habbeyi kubbe yapanlardan tereşşuhatı hissedilecekti. Demek hakikat galebe etmiş. Olsa olsa tedafüî bir vaziyetle bize hafif bir ilişmek olur. Ben kendi hesabıma, o netice için, şimdiye kadar maddî zarar ve sıkıntılarımın yüz derece fevkinde manevî kazancım var. Sizden her bir kardeşimizi, benden ziyade hissedar biliyorum. Demek, tahliyemizin te'hiri hayırlıdır. Hem, Çalışkanlardan üç kardeş, pek çok Nur şakirdlerini buraya gelmekten kurtardıkları gibi, haklarında edilen iftiralar vasıtasıyla dahi, Risale-i Nur'un bir cihette,
Yükleniyor...