3- Yanında bulunan talebelerini aynı kendisi gibi zekat ve hediye almaktan men'etmek. Onları da yalnız rıza-yı İlahî için çalıştırırdı. Hattâ çok zamanlar, talebelerini kendi iaşe ederdi.
4- Daima mücerred kalmak ve dünyada hiçbir şeyle alâka peyda etmemek. Bunun içindir ki: "Bütün malımı bir elimle kaldırıp götürebilmeliyim" demiştir. Bu halin sebebi sorulunca, "Bir zaman gelecek, herkes benim halime gıbta edecektir. Sâniyen, mal ve servet bana lezzet vermiyor; dünyaya ancak bir misafirhane nazarıyla bakıyorum." derdi.
Van'da bulunduğu vakit, merhum vali Tahir Paşa, Avrupa kitablarını tetebbu' ederek kendisine sualler tertib edip sorardı. Bunların hiçbirisini görmediği ve Türkçeyi de yeni konuşmağa başladığı halde, cevabında tereddüd etmezdi. Bir gün kitabları görür ve Tahir Paşa'nın bunlardan sual tertib ettiğini anlayarak az bir zamanda kitabların muhtevasını elde eder.
O zamanda en büyük gaye ve düşüncesi, Mısır'daki Câmi-ül Ezher'e mukabil Bitlis ve Van'da "Medreset-üz Zehra" isminde bir dârülfünun vücuda getirmekti. Bu teşebbüsünü kuvveden fiile çıkarmak niyetinde olup bunu tasarlıyordu.
Van'da yaz zamanlarını, Bâşit ve Beytüşşebab namındaki yaylalarda geçiriyordu. Bir gün Tahir Paşa'ya, mezkûr dağların başında Temmuz'da bile buz bulunduğunu söyler. Tahir Paşa itiraz eder ve "Temmuz'da kat'iyyen oralarda buz bulunmaz" iddiasında bulunur. Yaylada iken bir gün bunu hatırlıyarak Tahir Paşa'ya yazdığı ilk Türkçe mektubunda der:
-Ey Paşa! Bâşit başında buz tuttu. Görmediğin şeyi inkâr etme. Her şey senin malûmatında münhasır değildir, vesselâm!
Molla Said, aşiretler arasında olan herhangi bir geçimsizliği işitince hemen müdahale ederek, irşad yoluyla her iki tarafı da derhal barıştırırdı. Hattâ hükûmetin bile barıştırmaktan âciz kaldığı Şeker Ağa ile Mîran Reisi Mustafa Paşa'yı barıştırdı. Ve Mustafa Paşa'ya:
-Daha tövbe etmedin mi? diye sorunca, Mustafa Paşa da cevaben:
4- Daima mücerred kalmak ve dünyada hiçbir şeyle alâka peyda etmemek. Bunun içindir ki: "Bütün malımı bir elimle kaldırıp götürebilmeliyim" demiştir. Bu halin sebebi sorulunca, "Bir zaman gelecek, herkes benim halime gıbta edecektir. Sâniyen, mal ve servet bana lezzet vermiyor; dünyaya ancak bir misafirhane nazarıyla bakıyorum." derdi.
Van'da bulunduğu vakit, merhum vali Tahir Paşa, Avrupa kitablarını tetebbu' ederek kendisine sualler tertib edip sorardı. Bunların hiçbirisini görmediği ve Türkçeyi de yeni konuşmağa başladığı halde, cevabında tereddüd etmezdi. Bir gün kitabları görür ve Tahir Paşa'nın bunlardan sual tertib ettiğini anlayarak az bir zamanda kitabların muhtevasını elde eder.
O zamanda en büyük gaye ve düşüncesi, Mısır'daki Câmi-ül Ezher'e mukabil Bitlis ve Van'da "Medreset-üz Zehra" isminde bir dârülfünun vücuda getirmekti. Bu teşebbüsünü kuvveden fiile çıkarmak niyetinde olup bunu tasarlıyordu.
Van'da yaz zamanlarını, Bâşit ve Beytüşşebab namındaki yaylalarda geçiriyordu. Bir gün Tahir Paşa'ya, mezkûr dağların başında Temmuz'da bile buz bulunduğunu söyler. Tahir Paşa itiraz eder ve "Temmuz'da kat'iyyen oralarda buz bulunmaz" iddiasında bulunur. Yaylada iken bir gün bunu hatırlıyarak Tahir Paşa'ya yazdığı ilk Türkçe mektubunda der:
-Ey Paşa! Bâşit başında buz tuttu. Görmediğin şeyi inkâr etme. Her şey senin malûmatında münhasır değildir, vesselâm!
Molla Said, aşiretler arasında olan herhangi bir geçimsizliği işitince hemen müdahale ederek, irşad yoluyla her iki tarafı da derhal barıştırırdı. Hattâ hükûmetin bile barıştırmaktan âciz kaldığı Şeker Ağa ile Mîran Reisi Mustafa Paşa'yı barıştırdı. Ve Mustafa Paşa'ya:
-Daha tövbe etmedin mi? diye sorunca, Mustafa Paşa da cevaben:
Yükleniyor...