Zeyl: Şakk-ı Kamer mu'cizesine bu zaman feylesoflarının ettikleri itirazlarını "Beş Nokta" ile gayet kat'î bir surette reddedip, inşikak-ı Kamer'in vukuuna hiçbir mani bulunmadığını gösterir. Ve âhirinde de "beş icma" ile şakk-ı Kamer'in vuku bulduğunu gayet muhtasar bir surette isbat eder. Şakk-ı Kamer mu'cize-i Ahmediyesini güneş gibi gösterir.

OTUZİKİNCİ SÖZ:

590

Üç Mevkıftır.

Birinci Mevkıf:

لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَا

âyetinin mealindeki yüzer âyâtın vahdaniyete dair en mühim hakikatını öyle bir surette isbat eder ki; şirk ve küfür yolunu muhal ve mümteni' gösterir. Kâinatın etrafından küfür ve şirki tardeder. Zerrat adedince vahdaniyetin delilleri bulunduğunu beyan eder. Gayet latif ve yüksek ve mantıkî bir muhavere-i temsiliye suretinde, hadsiz geniş mesaili o temsil içinde dercedip gösterir. Ve zeylinde gayet latif birkaç mes'ele var ki; hakikat oldukları halde şiirin en parlak ve geniş hayalinden daha parlak, daha geniştir.

İkinci Mevkıf:

قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ ٭ اَللّٰهُ الصَّمَدُ

in hakikatına dair sırr-ı ehadiyete ve vahdete gelen teşkikat ve evhamı izale eder. Ehl-i dalaletin ehl-i tevhide karşı ettikleri itirazatı kat'î bir surette reddediyor. Birinci Mevkıf'tan daha kuvvetli, âyât-ı Kur'aniyenin vahdaniyete dair mu'cizane isbatlarını gösterir. Ehadiyet-i Zâtiye ile bütün eşyayı birden bir anda tedbir ve terbiye etmek olan hakikat-ı muazzama-i Kur'aniyeyi gayet güzel ve vâzıh bir temsil ile isbat eder. Aklı ikna ve kalbi teslime mecbur eder.

Ve bilhâssa bu İkinci Mevkıf'ın hâtimesinden evvel ikinci temsilin neticesinde Zât-ı Akdes-i İlahiye'den hiçbir şey

Yükleniyor...