mes'eleleri öyle güzel bir surette beyan eder ki, herkesi ikna eder. İkinci Makam: Arabiyy-ül ibare olarak oniki lâsiyyema kelimesiyle başlar ve gayet kuvvetli ve kat'î ve hiçbir cihette sarsılmaz, haşre dair, Cennet ve Cehennem'in hakkaniyetine medar binler bürhanı tazammun eden bir bürhan-ı bahirdir ki; o bürhan, Onuncu Söz'ün menşe'i ve esası ve hülâsasıdır.
YİRMİDOKUZUNCU SÖZ:
503
قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّ۪ى ٭ وَ الْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَ مَلٰٓئِكَتِه۪ ٭ وَ مَٓا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُ ٭ مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ
âyetlerinin mealindeki yüzer âyâtın haşir ve beka-i ruha ve melaikeye dair üç mühim hakikatını tefsir eder. Beka-i ruhu o kadar güzel isbat eder ki; cesedin vücudu gibi, ruhun bekasını gösterir. Ve melaikenin vücudlarını, Amerika insanlarının vücudları gibi isbat eder. Ve Haşir ve Kıyametin vücud ve tahakkuklarını o kadar mantıkî ve aklî bir surette isbat eder ki: Hiçbir feylesof, hiçbir münkir itiraza mecal bulamaz. Teslim olmazsa da mülzem olur. Hususan âhirindeki "Remizli Nüktenin Sırrı" namıyla haşr-i ekberin esbab-ı mûcibesini ve hikmetlerini öyle bir tarzda beyan eder ki; tılsım-ı kâinatın üç muammasından bir muammasını gayet parlak bir surette halleder.
{(Haşiye): Yirmidokuzuncu Söz'ün göz ile görünen bir kerameti var. Ezcümle, onaltı sahifesinde ihtiyarsız, tasannu'suz her sahifenin satırlarının başlarında onaltı elif gelmesidir. Bu tevafuku görmek isteyenler, elyazma nüshasına müracaat etsinler.}
OTUZUNCU SÖZ:
535
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا ٭ وَ قَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَا ٭ عَالِمِ الْغَيْبِ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِى السَّمٰوَاتِ وَلَا فِى الْاَرْضِ وَلَٓا اَصْغَرُ مِنْ ذٰلِكَ وَلَٓا اَكْبَرُ اِلَّا ف۪ى كِتَابٍ مُب۪ينٍ
YİRMİDOKUZUNCU SÖZ:
503
قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّ۪ى ٭ وَ الْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَ مَلٰٓئِكَتِه۪ ٭ وَ مَٓا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُ ٭ مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ
âyetlerinin mealindeki yüzer âyâtın haşir ve beka-i ruha ve melaikeye dair üç mühim hakikatını tefsir eder. Beka-i ruhu o kadar güzel isbat eder ki; cesedin vücudu gibi, ruhun bekasını gösterir. Ve melaikenin vücudlarını, Amerika insanlarının vücudları gibi isbat eder. Ve Haşir ve Kıyametin vücud ve tahakkuklarını o kadar mantıkî ve aklî bir surette isbat eder ki: Hiçbir feylesof, hiçbir münkir itiraza mecal bulamaz. Teslim olmazsa da mülzem olur. Hususan âhirindeki "Remizli Nüktenin Sırrı" namıyla haşr-i ekberin esbab-ı mûcibesini ve hikmetlerini öyle bir tarzda beyan eder ki; tılsım-ı kâinatın üç muammasından bir muammasını gayet parlak bir surette halleder.
{(Haşiye): Yirmidokuzuncu Söz'ün göz ile görünen bir kerameti var. Ezcümle, onaltı sahifesinde ihtiyarsız, tasannu'suz her sahifenin satırlarının başlarında onaltı elif gelmesidir. Bu tevafuku görmek isteyenler, elyazma nüshasına müracaat etsinler.}
OTUZUNCU SÖZ:
535
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا ٭ وَ قَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَا ٭ عَالِمِ الْغَيْبِ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِى السَّمٰوَاتِ وَلَا فِى الْاَرْضِ وَلَٓا اَصْغَرُ مِنْ ذٰلِكَ وَلَٓا اَكْبَرُ اِلَّا ف۪ى كِتَابٍ مُب۪ينٍ
Yükleniyor...