Îcaz ile Beyan İ'caz-ı Kur'an
Bir zaman rü'yada gördüm ki: Ağrı Dağı altındayım. Birden o dağ patladı, dağ gibi taşları âleme dağıttı, sarstı cihanı.
Füc'eten bir adam yanımda peyda oldu. Dedi ki: Îcaz ile beyan et, icmal ile îcaz et, bildiğin enva'-ı i'caz-ı Kur'anı!
Daha rü'yada iken tabirini düşündüm, dedim: Şuradaki infilâk, beşerde bir inkılaba misal. İnkılabda ise elbet hüda-yı Furkanî,
Her tarafta yükselip hem de hâkim olacak. İ'cazının beyanı, zamanı da gelecek! O sâile cevaben dedim: İ'caz-ı Kur'anî,
Yedi menabi-i külliyeden tecelli, hem yedi anasırdan terekküb eder. Birinci Menba': Lafzın fesahatından selaset-i lisanı;
Nazmın cezaletinden, mana belâgatından, mefhumların bedaatından, mazmunların beraatından, üslûbların garabetinden birden tevellüd eden bârika-i beyanı.
Onlarla oldu mümtezic, mizac-ı i'cazında acib bir nakş-ı beyan, garib bir san'at-ı lisanî. Tekrarı hiçbir zaman usandırmaz insanı.
İkinci Unsur ise: Umûr-u kevniyede gaybî olan esasat, İlahî hakaikten gaybî olan esrardan, gaybî-yi âsumanî.
Mazide kaybolan gaybî olan umûrdan, müstakbelde müstetir kalmış olan ahvalden birden tazammun eden bir ilm-ül guyub hızanı,
Âlem-ül guyub lisanı, şehadet âlemiyle konuşuyor erkânı, rumuz ile beyanı, hedef nev'-i insanî, i'cazın bir lem'a-i nuranî...
Üçüncü Menba' ise: Beş cihetle hârika bir câmiiyet vardır. Lafzında, manasında, ahkâmda, hem ilminde, makasıdın mizanı.
Lafzı tazammun eder pek vasi' ihtimalat; hem vücuh-u kesîre ki, her biri nazar-ı belâgatta müstahsen, arabiyece sahih, sırr-ı teşriî lâyık görüyor ânı.
Manasında: Meşarib-i evliya, ezvak-ı ârifîni, mezahib-i sâlikîn, turuk-u mütekellimîn, menahic-i hükema, o i'caz-ı beyanı
Birden ihata etmiş, hem de tazammun etmiş. Delaletinde vüs'at, manasında genişlik. Bu pencere ile baksan, görürsün ne geniştir meydanı!
Ahkâmdaki istiab: Şu hârika şeriat ondan olmuş istinbat. Saadet-i dâreynin bütün desatirini, bütün esbab-ı emni,
İçtimaî hayatın bütün revabıtını, vesail-i terbiye, hakaik-i ahvali birden tazammun etmiş onun tarz-ı beyanı...
Bir zaman rü'yada gördüm ki: Ağrı Dağı altındayım. Birden o dağ patladı, dağ gibi taşları âleme dağıttı, sarstı cihanı.
Füc'eten bir adam yanımda peyda oldu. Dedi ki: Îcaz ile beyan et, icmal ile îcaz et, bildiğin enva'-ı i'caz-ı Kur'anı!
Daha rü'yada iken tabirini düşündüm, dedim: Şuradaki infilâk, beşerde bir inkılaba misal. İnkılabda ise elbet hüda-yı Furkanî,
Her tarafta yükselip hem de hâkim olacak. İ'cazının beyanı, zamanı da gelecek! O sâile cevaben dedim: İ'caz-ı Kur'anî,
Yedi menabi-i külliyeden tecelli, hem yedi anasırdan terekküb eder. Birinci Menba': Lafzın fesahatından selaset-i lisanı;
Nazmın cezaletinden, mana belâgatından, mefhumların bedaatından, mazmunların beraatından, üslûbların garabetinden birden tevellüd eden bârika-i beyanı.
Onlarla oldu mümtezic, mizac-ı i'cazında acib bir nakş-ı beyan, garib bir san'at-ı lisanî. Tekrarı hiçbir zaman usandırmaz insanı.
İkinci Unsur ise: Umûr-u kevniyede gaybî olan esasat, İlahî hakaikten gaybî olan esrardan, gaybî-yi âsumanî.
Mazide kaybolan gaybî olan umûrdan, müstakbelde müstetir kalmış olan ahvalden birden tazammun eden bir ilm-ül guyub hızanı,
Âlem-ül guyub lisanı, şehadet âlemiyle konuşuyor erkânı, rumuz ile beyanı, hedef nev'-i insanî, i'cazın bir lem'a-i nuranî...
Üçüncü Menba' ise: Beş cihetle hârika bir câmiiyet vardır. Lafzında, manasında, ahkâmda, hem ilminde, makasıdın mizanı.
Lafzı tazammun eder pek vasi' ihtimalat; hem vücuh-u kesîre ki, her biri nazar-ı belâgatta müstahsen, arabiyece sahih, sırr-ı teşriî lâyık görüyor ânı.
Manasında: Meşarib-i evliya, ezvak-ı ârifîni, mezahib-i sâlikîn, turuk-u mütekellimîn, menahic-i hükema, o i'caz-ı beyanı
Birden ihata etmiş, hem de tazammun etmiş. Delaletinde vüs'at, manasında genişlik. Bu pencere ile baksan, görürsün ne geniştir meydanı!
Ahkâmdaki istiab: Şu hârika şeriat ondan olmuş istinbat. Saadet-i dâreynin bütün desatirini, bütün esbab-ı emni,
İçtimaî hayatın bütün revabıtını, vesail-i terbiye, hakaik-i ahvali birden tazammun etmiş onun tarz-ı beyanı...
Yükleniyor...