63- Ramazan ayından başka ayların sübutu için, hava kapalı ise, en az iki adil erkeğin veya bir erkekle iki kadının şehadetleri gerekir. Hava açık ise, büyük bir cemaatın şehadeti gerekir. Bu cemaat, kesinlik kazandıracak derecede kalabalık ve sağlamsa şehadetlerinin kabulü için İslâm olmak şart kılınmaz. Diğer bir görüşe göre, Ramazan, Şevval ve Zilhicce'den başka diğer dokuz ayın hilâlini isbat için, hava kapalı olsun veya olmasın, iki adil şahidin şehadetleri yeterli olur. Çünkü bu ayların hilâllerini görmek için büyük bir topluluk ilgilenmez.
64- Bir belde halkı hilâli görmeksizin yirmi sekiz gün oruç tutup da, sonra Şevval hilâlini görecek olsalar, bakılır: Eğer Şaban hilâlini görüp onu otuz gün saymışlarsa, yalnız bir gün kaza ederler. Ramazan ayı yirmi dokuz gün bulunmuş olur. Fakat Şaban hilâlini görmeksizin onu otuz gün saymışlarsa, iki gün kaza etmeleri gerekir; çünkü şaban ayının yirmi dokuz gün olması ihtimali vardır.
Fakat bu belde halkı yirmi dokuz gün oruç tutup da sonra Şevval hilâlini görseler, üzerlerine kaza gerekmez. Çünkü Ramazan ayı yirmi dokuz gün olabilir.
65- Bir beldede Ramazan orucu, hilâlin görülmesi ile yirmi dokuz gün tutulmuş olsa, o beldedeki hastalar da ileride bu Ramazan orucunu yirmi dokuz gün olarak kaza ederler. Fakat böyle bir hasta, o belde halkının nasıl hareket etmiş olduklarını bilmezlerse, borcun kesin bir şekilde kurtulması için, tam otuz gün kaza orucu tutar.
66- Ayın ve güneşin doğmuş oldukları yerler, beldelere ve arazi parçalarına göre değişik bulunur. Fakat oruç hususunda kabul edilen görüşe göre, bunların doğuş yerlerine bakılmaz. Fetva buna göredir. Bundan dolayı, batı ülkesinde bulunanlar Ramazan hilâlini görecek olsalar, bunu haber alan doğu bölgelerindeki müslümanlar üzerine de oruç tutmak gerekir. Ancak bir beldedeki görünüş, diğer bir belde halkı hakkında geçerli olabilmesi için, bu görünüş hakkında olan şehadetin hakim tarafından benimsenip karara bağlanması lâzımdır. Yoksa sadece bir görüşü haber vermek, hilâli göremeyen memleket halkı için bir delil olamaz. Şöyle ki: Bir belde hakimine iki adil adam gelip şöyle demelidirler: "Falan memlekette hilâli gördüklerine dair olan şahidlerin şehadetlerini, o memleketin hakimi usulüne göre kabul edip hüküm vermiştir." Hakimin hükmü bir senet ve delildir. Bunlar da bu hükme şahidlik etmiş olurlar. Artık öteki memleketin hakimi de bu şehadeti kabul ederek ona göre hüküm verebilir. Başka bir memlekette, hilâlin görülmüş ve karara bağlanmış olduğunu gelip haber verenler, sözleri inkar edilemiyecek kadar büyük bir çoğunluksa, böyle bir hükme ihtiyaç görülmeksizin haber gereği üzere işlem yapılır.
67- Oruç hususunda ayın doğuş yerlerinin çeşitli oluşuna ve bunun hesapla belirlenmesine itibar edilmemesi, şu hadîs-i şerîf ile aynı manayı taşıyan başka hadislere dayanmaktadır.
64- Bir belde halkı hilâli görmeksizin yirmi sekiz gün oruç tutup da, sonra Şevval hilâlini görecek olsalar, bakılır: Eğer Şaban hilâlini görüp onu otuz gün saymışlarsa, yalnız bir gün kaza ederler. Ramazan ayı yirmi dokuz gün bulunmuş olur. Fakat Şaban hilâlini görmeksizin onu otuz gün saymışlarsa, iki gün kaza etmeleri gerekir; çünkü şaban ayının yirmi dokuz gün olması ihtimali vardır.
Fakat bu belde halkı yirmi dokuz gün oruç tutup da sonra Şevval hilâlini görseler, üzerlerine kaza gerekmez. Çünkü Ramazan ayı yirmi dokuz gün olabilir.
65- Bir beldede Ramazan orucu, hilâlin görülmesi ile yirmi dokuz gün tutulmuş olsa, o beldedeki hastalar da ileride bu Ramazan orucunu yirmi dokuz gün olarak kaza ederler. Fakat böyle bir hasta, o belde halkının nasıl hareket etmiş olduklarını bilmezlerse, borcun kesin bir şekilde kurtulması için, tam otuz gün kaza orucu tutar.
66- Ayın ve güneşin doğmuş oldukları yerler, beldelere ve arazi parçalarına göre değişik bulunur. Fakat oruç hususunda kabul edilen görüşe göre, bunların doğuş yerlerine bakılmaz. Fetva buna göredir. Bundan dolayı, batı ülkesinde bulunanlar Ramazan hilâlini görecek olsalar, bunu haber alan doğu bölgelerindeki müslümanlar üzerine de oruç tutmak gerekir. Ancak bir beldedeki görünüş, diğer bir belde halkı hakkında geçerli olabilmesi için, bu görünüş hakkında olan şehadetin hakim tarafından benimsenip karara bağlanması lâzımdır. Yoksa sadece bir görüşü haber vermek, hilâli göremeyen memleket halkı için bir delil olamaz. Şöyle ki: Bir belde hakimine iki adil adam gelip şöyle demelidirler: "Falan memlekette hilâli gördüklerine dair olan şahidlerin şehadetlerini, o memleketin hakimi usulüne göre kabul edip hüküm vermiştir." Hakimin hükmü bir senet ve delildir. Bunlar da bu hükme şahidlik etmiş olurlar. Artık öteki memleketin hakimi de bu şehadeti kabul ederek ona göre hüküm verebilir. Başka bir memlekette, hilâlin görülmüş ve karara bağlanmış olduğunu gelip haber verenler, sözleri inkar edilemiyecek kadar büyük bir çoğunluksa, böyle bir hükme ihtiyaç görülmeksizin haber gereği üzere işlem yapılır.
67- Oruç hususunda ayın doğuş yerlerinin çeşitli oluşuna ve bunun hesapla belirlenmesine itibar edilmemesi, şu hadîs-i şerîf ile aynı manayı taşıyan başka hadislere dayanmaktadır.
Yükleniyor...