İstanbul'dan aldığı Zülfikar ve Asâ-yı Musa ve Siracünnur'u -ki Hindistan ülemasına gönderilecekti- onları alıp yolda bazı hacılara okutup, beraber Medine-i Münevvere'de Keşmir'li gayet meşhur bir âlim ve Türkçeyi de güzel bilen bir zâta teslim etmiş. O zât da çok takdir edip kat'î teminat ile Hindistan ülemasının merkezine göndereceğini ve Medine-i Münevvere'ye mahsus olan mecmualar da yetiştiğini ve sair yerlere de gönderilen mecmualar selâmetle yetiştiğini, Denizli'li Hâfız Mustafa'ya arkadaş olup ve yolda Nurları okuyarak giden hem genç, hem Nurcu iki Afyon'lu hacı ve başka hacılar, bu müjdeli haberi bana getirdiler ve hariçte Risale-i Nur'un ehemmiyetli revacını ve makbuliyetini müjdelediler.

Said Nursî

* * *


بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Siz hiç merak etmeyiniz... Bu yirmi sene yüzer tecrübe ile inayet-i İlahiye bizi himaye ettiği ve dehşetli zulümlerden kurtardığı gibi, bu yeni manasız ve bütün bütün kanunsuz, dehşetli, gaddarane zulümden bizi kurtaracağına kat'î kanaat etmeliyiz. Şayet bir parça sıkıntı, zahmet, zarar da görsek, binler derece o zahmetten ziyade ve ihsan-ı İlahiyeye ve sevaba mazhar olmakla beraber pek çok bîçare ehl-i imanın imanlarına başka bir tarzda bir kudsî hizmet hükmüne geçtiğini rahmet-i İlahiyeden pek kuvvetli ümid ediyoruz.

Bu hâdisenin on vecihle kanunsuz olduğunu beyan ediyorum:

Birincisi:

Üç mahkeme ve üç ehl-i vukufun ve Ankara'nın yedi makamatının ve adliyelerin elinde iki sene Risale-i Nur tedkikle nazardan geçtiği halde, ittifakla hiçbir muhalif kalmadan hem umum risalelerin beraetine, hem Said ile beraber yetmişbeş arkadaşıyle birlikte beraet edildiği ve bir gün bile ceza verilmediği halde, yeniden evrak-ı muzırra gibi onlara el uzatmak, ne derece kanunsuzdur, zerre kadar insafı olan bilir.

İkincisi:

Dersiniz ki: Beraetten sonra üçbuçuk sene Emirdağ'da

Yükleniyor...