îrad edebilen cevval bir ruh haletini taşırdı. Hürriyetten evvel ve sonra şarktaki hayatı ve İstanbul'daki feveranlı hayatı, buna bir şahiddir. Bir yanda Şarkî Anadolu'da aşiretler arasında seyahatle onlara ahlâkî ve imanî dersler, öğütler verirken; diğer yanda Şam'da allâmelere, siyaset-i İslâmiye noktasında en keskin ve isabetli görüş ve teşhislerle müslümanların terakki ve kemalâtının esaslarını tesbit edip, 350 milyon müslümanın saadetinin fecr-i sadıkını haber veriyordu. Hem meşrutiyet zamanında Meclis-i Meb'usana hitabesi ve gazetelerdeki makaleleriyle, Kur'anın kudsî kanun-u esasîsinin vaz' ve tatbikinin millet-i İslâmiyeye iki cihanın saadetini kazandırıp hakikî kemalât ve terakkiye medar olacağını haykırıyor ve bu efkârının Divan-ı Harb-i Örfî'de de kahramanca müdafaasını yapıyordu.
İşte bir nebze beyan edilen ahvali ve hizmetleri delaletiyle bu hârika zât, âdeta muhtelif istidad ve ayrı ayrı zekâ ve kabiliyetlerden müteşekkil bir cemaat mahiyetinde idi. İslâmiyetin zuhurundan itibaren 1300 yıl içinde gelip geçen ve İslâmiyet şecere-i nuraniyesinin çeşitli çiçek ve meyveleri olarak asırları tezyin eden umum ehl-i hak ve zekâvetin kemalât ve güzelliklerine sahib olmuş, nişan ve formalarını takmış gibi idi. Sanki ulûm ve maarif-i İslâmiye, bu zât vasıtasıyla yeni baştan ihya ediliyordu.
Büyük Peygamber'in ders ve irşadıyla hakikata ulaşan ve kemalâtta terakki eden ve her biri cemaat-ı İslâmiyeden bir taifeyi daire-i tenvir ve irşadında yürüten kudsî üstadlar, âlim ve müçtehidler, ayrı ayrı meslek ve ilimlerine bu zâtı vâris tayin etmişler gibi; mazinin bütün mehasin ve meziyetlerini giyinerek asrımızda ortaya çıkan bu hârika-i zaman Said Nursî Hazretleri, böylece Kur'an namına Risale-i Nur'la giriştiği dinî hizmet ve cihad-ı manevîsiyle bir cemaatin, yüksek bir heyetin, belki muazzam bir ordunun yapabileceği vazifeleri, küllî hizmetleri, izn-i İlahî ile yapmıştır. İslâmiyet nurundan ve iman kardeşliğinden gelen bir kuvvet ve rabıta ile teşkil ettiği Nur şakirdleri şahs-ı manevîsi, ehl-i dalaletin cemaatle hücumuna mukabil çıkmış, bu suretle mü'minlerin nokta-i istinadı, kızıl tehlikenin bu vatanı istilasına karşı Kur'anî bir sed ve âlem-i İslâmın kahraman Türk milletine eskisi gibi muhabbet, uhuvvet ve ittifakının medarı olmuştur.
İşte bir nebze beyan edilen ahvali ve hizmetleri delaletiyle bu hârika zât, âdeta muhtelif istidad ve ayrı ayrı zekâ ve kabiliyetlerden müteşekkil bir cemaat mahiyetinde idi. İslâmiyetin zuhurundan itibaren 1300 yıl içinde gelip geçen ve İslâmiyet şecere-i nuraniyesinin çeşitli çiçek ve meyveleri olarak asırları tezyin eden umum ehl-i hak ve zekâvetin kemalât ve güzelliklerine sahib olmuş, nişan ve formalarını takmış gibi idi. Sanki ulûm ve maarif-i İslâmiye, bu zât vasıtasıyla yeni baştan ihya ediliyordu.
Büyük Peygamber'in ders ve irşadıyla hakikata ulaşan ve kemalâtta terakki eden ve her biri cemaat-ı İslâmiyeden bir taifeyi daire-i tenvir ve irşadında yürüten kudsî üstadlar, âlim ve müçtehidler, ayrı ayrı meslek ve ilimlerine bu zâtı vâris tayin etmişler gibi; mazinin bütün mehasin ve meziyetlerini giyinerek asrımızda ortaya çıkan bu hârika-i zaman Said Nursî Hazretleri, böylece Kur'an namına Risale-i Nur'la giriştiği dinî hizmet ve cihad-ı manevîsiyle bir cemaatin, yüksek bir heyetin, belki muazzam bir ordunun yapabileceği vazifeleri, küllî hizmetleri, izn-i İlahî ile yapmıştır. İslâmiyet nurundan ve iman kardeşliğinden gelen bir kuvvet ve rabıta ile teşkil ettiği Nur şakirdleri şahs-ı manevîsi, ehl-i dalaletin cemaatle hücumuna mukabil çıkmış, bu suretle mü'minlerin nokta-i istinadı, kızıl tehlikenin bu vatanı istilasına karşı Kur'anî bir sed ve âlem-i İslâmın kahraman Türk milletine eskisi gibi muhabbet, uhuvvet ve ittifakının medarı olmuştur.
Yükleniyor...