İşte bu dakik sırrı, senin Isparta'lı kardeşlerinin bir kısmının akılları görmese de umumunun keskin kalbleri görmüş ki; benim gibi bir bîçare, günahkâr bir adamın arkadaşlığını evliyalara eğer bulunsaydı, müçtehidlere dahi tercih ettiler. Bu hakikata binaen, bu şehre bir kutub, bir gavs-ı a'zam gelse, seni on günde velayet derecesine çıkaracağım dese, sen Risale-i Nur'u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın.
Said Nursî
بِاسْمِه۪ سُبْحَانَهُ
Risale-i Nur talebelerinden bir kısım kardeşlerimin benim haddimin çok fevkinde hüsn-ü zanlarını ta'dil etmek için ihtar edilen bir muhaveredir.
Bundan kırk sene evvel, büyük kardeşim Molla Abdullah (Rahmetullahi Aleyh) ile bir muhaveremi hikâye ediyorum:
O merhum kardeşim, evliya-i azîmeden Hazret-i Ziyaeddin'in (Kuddise Sırruhu) has müridi idi. Ehl-i tarîkatça, mürşidinin hakkında müfritane muhabbet ve hüsn-ü zan etse de makbul gördükleri için o merhum kardeşim dedi ki: "Hazret-i Ziyaeddin bütün ulûmu biliyor. Kâinatta, kutb-u a'zam gibi her şeye ıttılaı var." Beni, onunla rabtetmek için hârika makamlarını beyan etti.
Ben de o kardeşime dedim ki: "Sen mübalağa ediyorsun. Ben onu görsem, çok mes'elelerde onu ilzam edebilirim. Hem sen, benim kadar hakikî onu sevmiyorsun. Çünki kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u a'zam suretinde tahayyül ettiğin bir Ziyaeddin seversin; yani o ünvan ile bağlısın, muhabbet edersin. Eğer perde-i gayb açılsa, hakikatı görülse,
Yükleniyor...