اَلْجَزَٓاءُ مِنْ جِنْسِ الْعَمَلِ
Mükâfat-ı hazıramız ise; fâsık, günahkâr bir milletten humsu olan dört milyonu velayet derecesine çıkardı; gazilik, şehadetlik verdi. Müşterek hatadan neş'et eden müşterek musibet, mazi günahını sildi.
Yine biri dedi: Bir âmir, hata ile felâkete atmış ise?
Dedim: Musibetzede mükâfat ister. Ya âmir-i hatadarın hasenatı verilecektir (o ise hiç hükmünde) veya hazine-i gayb verecektir. Hazine-i gaybda böyle işlerdeki mükâfatı ise, derece-i şehadet ve gaziliktir.
Baktım meclis istihsan etti. Heyecanımdan uyandım. Terli, el-pençe yatakta oturmuş kendimi buldum. O gece böyle geçti.
Bedîüzzaman, yanında başka kitablar bulundurmuyordu.
-Neden başka kitablara bakmıyorsun? denildiğinde, buyururlardı ki:
-Her şeyden zihnimi tecrid ile Kur'andan fehmediyorum.
Eserlerden nakletse de, bazı mühim gördüğü mesaili, tağyir etmeden alırdı.
-Ne için aynen böyle tekrar ediyorsun? diye sorulduğunda:
Yükleniyor...