İşte bu sekiz aydır, hususan bu heyecan veren bu hâdiselerle beraber; şimdi yanımda bulunan Feyzi, Emin ile ve bütün dostlar şahiddir ki, bu sekiz ay zarfında bir tek defa, ne Harb-i Umumî, ne de siyaseti sormamışım. Ve odamda işitilen radyoyu da, üç senedir dinlemedim. Halbuki ben, binler adam kadar dünyaya bakmak münasebetim var. Demek bize ilişen, doğrudan doğruya imana tecavüz eder. Onları, Cenab-ı Hakk'a havale ediyoruz. Hem ehl-i siyasetle hiçbir münasebetimiz olmadığı halde, kat'î bilsinler ki; bu memlekette, bu asırda, bu milleti anarşilikten, tereddi ve tedenni-i mutlakdan kurtaracak yegâne çare, Risalet-ün Nur'un esasatıdır.
Bu hâdisede sıkıntı çeken masumlar ve üstadları bilsinler ki; ağır şerait altında bir saat nöbet, bir sene ibadet ve bir saat hakikî tefekkür-ü imani, bir sene taat hükmüne geçtiği gibi, inşâallah onların sıkıntıları da öyle sevaba medar olur. Onlar da, merak edip teessür ile değil, ferah ve sürur ile karşılamalı. Fakat Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anh'ın iki kerre
سِرًّا بَيَانَةً ٭ سِرًّا تَنَوَّرَتْ
demesine binaen, biz her vakit ihtiyatlı olmak ve tam sakınmak vaziyetini muhafaza etmeğe mükellefiz.
Risale-i Nur'un mensubları, şuur ve ihtiyarları haricinde birbiriyle münasebetdar, birbirinin hâdiseleriyle alâkadar olduğuna bir delil de bugünlerde oldu. Şöyle ki:
Yükleniyor...