İkinci dürrü: Tevhid-i Kayyumiyet. Evet seraser kâinatta, vücud ve hem bekada, müessire ihtiyaç lisanı der ki:
Lâ Kayyume İlla Hu...
Dördüncü:
لَمْ يَلِدْ
dir. Bir tevhid-i celalî müstetirdir; enva'-ı şirki reddeder, küfrü keser bîiştibah.
Yani tegayyür, ya tenasül, ya tecezzi eden elbet; ne Hâlık'tır, ne Kayyum'dur, ne İlah...
Veled fikri, tevellüd küfrünü
لَمْ
reddeder, birden keser atar. Şu şirktendir ki, olmuştur beşer ekserîsi gümrah...
Ki İsa (A.S.) ya Üzeyr'in, ya melaik, ya ukûlün tevellüd şirki meydan alıyor nev'-i beşerde gâh bâ-gâh...
Beşincisi:
وَلَمْ يُولَدْ
Bir tevhid-i sermedî işareti şöyledir: Vâcib, kadîm, ezelî olmazsa, olmaz İlah...
Yani: Ya müddeten hâdis ise, ya maddeden tevellüd, ya bir asıldan münfasıl olsa, elbette olmaz şu kâinata penah...
Esbabperestî, nücumperestlik, sanemperestî, tabiatperestlik şirkin birer nev'idir; dalalette birer çâh...
Altıncı:
وَلَمْ يَكُنْ
Bir tevhid-i câmi'dir. Ne zâtında naziri, ne ef'alinde şeriki, ne sıfâtında şebihi
لَمْ
lafzına nazargâh...
Şu altı cümle manen birbirine netice, hem birbirinin bürhanı, müselseldir berahin, mürettebdir netaic şu surede karargâh...
Demek şu Sure-i İhlas'ta, kendi mikdar-ı kametinde müselsel, hem müretteb otuz sure münderiç; bu bunlara sehergâh...
لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ
* * *
Sebeb sırf zahirîdir
İzzet-i azamet ister ki; esbab-ı tabiî, perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında.
Lâ Kayyume İlla Hu...
Dördüncü:
لَمْ يَلِدْ
dir. Bir tevhid-i celalî müstetirdir; enva'-ı şirki reddeder, küfrü keser bîiştibah.
Yani tegayyür, ya tenasül, ya tecezzi eden elbet; ne Hâlık'tır, ne Kayyum'dur, ne İlah...
Veled fikri, tevellüd küfrünü
لَمْ
reddeder, birden keser atar. Şu şirktendir ki, olmuştur beşer ekserîsi gümrah...
Ki İsa (A.S.) ya Üzeyr'in, ya melaik, ya ukûlün tevellüd şirki meydan alıyor nev'-i beşerde gâh bâ-gâh...
Beşincisi:
وَلَمْ يُولَدْ
Bir tevhid-i sermedî işareti şöyledir: Vâcib, kadîm, ezelî olmazsa, olmaz İlah...
Yani: Ya müddeten hâdis ise, ya maddeden tevellüd, ya bir asıldan münfasıl olsa, elbette olmaz şu kâinata penah...
Esbabperestî, nücumperestlik, sanemperestî, tabiatperestlik şirkin birer nev'idir; dalalette birer çâh...
Altıncı:
وَلَمْ يَكُنْ
Bir tevhid-i câmi'dir. Ne zâtında naziri, ne ef'alinde şeriki, ne sıfâtında şebihi
لَمْ
lafzına nazargâh...
Şu altı cümle manen birbirine netice, hem birbirinin bürhanı, müselseldir berahin, mürettebdir netaic şu surede karargâh...
Demek şu Sure-i İhlas'ta, kendi mikdar-ı kametinde müselsel, hem müretteb otuz sure münderiç; bu bunlara sehergâh...
لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ
Sebeb sırf zahirîdir
İzzet-i azamet ister ki; esbab-ı tabiî, perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında.
Yükleniyor...