iken, şeytan-ı insî o adama der ki: "Bırak bu tılsımları, at bu ilâçları, gel keyfedelim. Beraber oynayalım. Şu lezaiz ve güzel suretlerden istifade edelim, ömrümüzü hoş geçirelim."

Diğer mübarek zât kendine diyor ki: "Ey çare-i necatı bulmuş musibet-zede adam! Şu boşboğaza de ki: İlâçların hıfzı ve tılsımların muhafazası lâzım. Kerim-i Rahîm'in müsaade ettiği daire-i meşrua keyfime kâfi, lezzet-i hayatıma vâfidir. Hem hakikî lezzet ve saadet, şu daire haricinde mümkün değildir.

Hem de ki: Bu ölüm arslanını öldürmek ve firak ve zevali izale etmek ve acz ve fakr yaralarını beşerden kaldırmak çaresini bulmuşsan, yani dünyayı cennete ve arz-ı fâniyeyi arz-ı bâkiyeye tebdil ve acz-i mutlak-ı beşerîyi bir iktidar-ı mutlakaya tahvil ve nihayetsiz fakr-ı beşerîyi bir gına-yı mutlakaya kalbetmek çaresi varsa, söyle dinleyelim. Yoksa çare-i necatını bırakıp sana aldanacak, senin gibi bir sarhoş lâzım ki; gülmeyi ağlamaktan, bekayı fenadan, derdi dermandan, hevayı hüdadan fark ve temyiz etmez olsun. Ben ise, o mübarek zâtın sözünü dinlerim,

Yükleniyor...