cerahatlı yarayı kırmızı gülden farketmez.

Hem öyle zannettiği halde, mürşid vaziyetini alır; muslih tavrını takınır. Müdhiş bir vaziyete düşmüş bîçare bir adama ders verir. Bazı müzahrefatı ve aldatıcı hevesatı ve bazı lehviyatı irae etmekle, o bîçare adamı baştan çıkarmak ister. Çare-i necat taharri etmez.

İşte o adam, şöyle bir vaziyettedir: Arkasında, her an ona hücuma müheyya bir arslan duruyor. Önünde, bir darağacı dikilmiş onu bekliyor. Sağ tarafında, derin bir yara açılmış. Sol canibinde, müz'iç bir çıban, cerahat akıttırıyor. Şu vaziyetle beraber, mühim bir sefere sevkediliyor. Şu adam ise, bu müvesvisin tamamen zıddı olan bir hayırhah zâtın irşadıyla iki ilâcı elde etmiş. Eğer güzelce istimal etse; o iki cerahat, iki aded rayihalı gül olur.

Hem o mübarek zâtın işaretiyle iki tılsım bulmuş, kalb ve lisanına takmış. Eğer güzelce istimal etse, o müdhiş arslan, müsahhar bir ata döner ve ona biner, bir Kerim-i Rahîm'in ziyafetine gider. O darağacının ipi dahi, seyr ü tenezzühe âlet ve salıncak olur. Halbuki şeytan, onu sarhoş etmek ister. O müdhiş vaziyette

Yükleniyor...