ve bir emir ile hareket eder gibi görmekle anladı ki, bu işlerde bir tılsım var. Bunlar bir hâkimin emriyle dönerler. O hafî hâkim; ona bakıyor, tecrübe ediyor, onu bir maksad için davet ediyor. Şu tatlı havftan bir merak neş'et etti. Merakı da: "Acaba beni tecrübe edip ve kendini bana tanıttırmak isteyen ve bu acib yol ile böyle acib bir maksada beni sevkeden kimdir?" İşte şu merak-ı marifetten, sahib-i tılsımın muhabbeti neş'et etti. Ağacın başına baktı, gördü ki; incir ağacıdır. Lâkin meyveleri ayrı ayrı çok ağaçların meyveleridir. O vakit tamamen korkusu zâil oldu ve o vakit anladı ki, bunda bir tılsım var. O tılsım bunlara hükmediyor. Zira mümkün değil bu incir ağacı, böyle çok ağacın meyvesini versin. Belki o ağaç, liste ve fihristedir. Gizli olan hâkimin bostanına, hem o melik-i kerimin misafirlerine ihzar ettiği çeşit çeşit et'imeye işaret eder ve o taamların nümuneleridirler. Onun bu muhabbetinden, tılsımı açmak talebi ve tılsım sahibini razı etmek arzusu neş'et etti. Birden miftah ona ilham edildi. O da nida etti ki: "Sana itimad ediyorum ve herşeyi senin için terkediyorum ve yalnız seninim ve seni istiyorum." dedi. Birden kuyu duvarı yarıldı. Şahane ve nezih bir bahçeye bir kapı açıldı. Arslan

Yükleniyor...