bostandan istifade ediyor. Şu bostanda çiçek ve yemişlerle beraber, murdar ve müstakzer şeyler de bulunur. Bu kardeş ise, bu güzel şeylerden istifade etti. Mülevvesata bakmadı. İstirahat etti. Evvelki meş'um kardeşi ise, murdar şeylerle meşgul oldu. Midesini bulandırdı.

Sonra bu güzel huylu arkadaş da, gitgide öteki kardeşi gibi bir sahra-yı azîme dâhil oldu. Birden hücum eden bir arslanın sesini işitti, korktu; lâkin kardeşinden daha az korkmuştu. Zira o arslanın, sahra sultanının bir memuru olduğu ihtimali kendisine teselli verdi. Lâkin yine kaçtı. Altmış arşınlık derinliğinde bir bi'r-i muattalaya, yani susuz bir kuyuya rastgeldi, kendini içine attı. Ortasında duran bir ağacı tuttu. O da kardeşi gibi gördü ki; iki mahluk, o ağacın iki kökünü de kesiyorlar.

Sonra baktı, yukarıda arslan, aşağıda büyük bir yılan var. Yılan geniş ağzını açmış, ayağına takarrüb etmiş olduğunu gördü. Bîçare o da havfından tedehhüş etti. Lâkin onun dehşeti, kardeşinin dehşetinden çok derece daha hafif idi. Çünki güzel hüsn-ü zannıyla ve fehmiyle bu umûr-u acibeyi birbiriyle alâkadar

Yükleniyor...