اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِْلاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ى ضَلَالٍ مُب۪ينٍ﴿٢٢﴾

22. Allah’ın, göğsünü İslam’a açtığı ve onun Rabbinden bir nur üzerinde olan kimse (kalbi mühürlenen kimse gibi midir?) Vay, kalpleri Allah’ın zikrinden katılaşanlara! İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.

{“Sûre-i Zümer’de

اَفَمَنْ شَرَحَ اللهُ صَدْرَهُ لِلاْ سْلَامِ فَهُوَ على نُورٍ مِنْ رَبِّهِ

âyet-i azîmenin mânâ-yı sarîhinden başka bir mânâ-yı işarî tabakasının külliyetinde dâhil bir ferdi Risale-i Nur ve tercümanı olduğuna kuvvetli bir delil buldum. Çünkü

اَفَمَنْ شَرَحَ اللهُ صَدْرَهُ لِلاِْسْلَامِ فَهُو

cümlesi, hesab-ı cifrî ve ebcedî ve riyazî ile bin üçyüz yirmidokuz (1329) veya sekiz (1328) eder. Demek ‘min’ külliyetinde ve ‘fe huve’ işaretinde dâhil ve medar-ı nazar bir ferd, inşirah-ı sadr (Haşiye) nuruyla başka bir halete girip, eski sıkıntıdan kurtulup, nuranî bir mesleğe giren bir şahsı, eski ve yeni harb-i umumînin gelmeye hazırlanmaları olan o dehşetli tarihe ve o ferdin vaziyetine remzen bakar..” (KL., Küçük Hüsrev Feyzi’nin bir İstihracıdır, s.185)}


اَللّٰهُ نَزَّلَ اَحْسَنَ الْحَد۪يثِ كِتَابًا مُتَشَابِهًا مَثَانِىَۗ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْۚ ثُمَّ تَل۪ينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ اِلٰى ذِكْرِاللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ى بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَالَهُ مِنْ هَادٍ﴿٣٢﴾

23. Allah, sözün en güzelini ahenktâr ikişerli bir kitap olarak indirdi. Ondan(bu Kitap’tan) Rablerinden korkanların derileri ürperir. Sonra, derileri ve kalpleri Allah’ın zikrine yumuşar. İşte bu, Allah’ın, dilediğine hidayet ettiği hidayettir. Allah kimi saptırırsa, onun için bir yol gösterici yoktur.

اَفَمَنْ يَتَّق۪ى بِوَجْهِه۪ سُٓوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَق۪يلَ لِلظَّالِم۪ينَ ذُوقُوا مَاكُنْتُمْ تَكْسِبُونَ﴿٤٢﴾

24. Kıyamet gününde, kötü azaptan yüzü ile sakınan (kafirler, Cennet’e emniyetle giren gibi midir?) Zalimlere: “Kazandığınız şeyi tadın!” denilir.

كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَايَشْعُرُونَ﴿٥٢﴾

25. Kendilerinden öncekiler de (peygamberleri) yalanladılar da, azap onlara fark etmedikleri yerden geldi.

فَاَذَاقَهُمُ اللّٰهُ الْخِزْىَ فِى الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَلَعَذَابُ اْلاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ﴿٦٢﴾

26. Allah onlara, dünya hayatında rezilliği tattırdı. Gerçekten ahiretin azabı daha büyüktür; bunu biliyor olsalardı!

وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ى هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۚ﴿٧٢﴾

27. Andolsun, gerçekten bu Kur’an’da insanlara, belki öğüt alırlar diye her (çeşit) misalden verdik.

{“İrşadın tam ve nâfi’ olmasının birinci şartı, cemaatın istidadına göre olması lâzımdır. Cemaat, avamdır. Avam ise hakaiki çıplak olarak göremez, ancak onlarca malûm ve me’luf üslûb ve elbise altında görebilirler. Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim yüksek hakaiki, müteşabihat denilen teşbihler, misaller, istiareler ile tasvir edip, cumhura yani avam-ı nâsın fehimlerine yakınlaştırmıştır. Ve keza tekemmül etmeyen avam-ı nâsın tehlikeli galatlara düşmemesi için, hiss-i zahirî ile gördükleri ve itikad ettikleri Güneş, Arz gibi mes’elelerde icmal ve ibham etmiş ise de, yine hakikatlara işareten bazı emareler, karîneler vazetmiştir.” (İİ., Nübüvvetin Tahkiki, Altıncı Mes’ele, Dördüncü Nükte, s.112)}

قُرْاٰنًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذ۪ى عِوَجٍ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ﴿٨٢﴾

28. Arapça, eğriliği olmayan bir Kur’an olarak; belki sakınırlar.

ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً رَجُلاً ف۪يهِ شُرَكَآءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلاً سَلَمًا لِرَجُلٍۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلاًۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۚ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَايَعْلَمُونَ﴿٩٢﴾

29. Allah onda çekişen ortaklar olan bir adam (köle) ile yalnız bir adama özgü olan adamı (mü’mini) misâl verdi. Bu ikisi misalce bir olurlar mı? Allah’a hamdolsun. Doğrusu onların çoğu bilmezler.

{“Vahdet ve îman yolunda, vücub derecesinde bir sühulet ve kolaylık var. Şirk ve esbabda, imtina derecesinde müşkilât ve suûbet var. Çünki bir vâhid, külfetsiz olarak kesîr eşyaya bir vaziyet verir ve bir neticeyi istihsal eder. Eğer o vaziyeti almayı ve o neticeyi istihsal etmeyi, o eşya-yı kesîreye havale edilse; o vakit pek çok külfetle ve pek çok hareketlerle ancak o vaziyet alınır ve o netice istihsal edilir...”

“Kur’an ve ehl-i îman, hadsiz masnûatı bir Sâni’-i Vâhid’e verir. Doğrudan doğruya her işi ona isnad eder. Vücub derecesinde sühuletli bir yolda gider, sevkeder. Ve ehl-i şirk ve tuğyan, bir masnu-u vâhidi hadsiz esbaba isnad ederek, imtina’ derecesinde suubetli bir yolda gider. Şu halde Kur’an yolunda, bütün masnuatla; dalalet yolunda, bir masnu-u vâhid beraberdirler. Hattâ belki bütün eşyanın vâhidden sudûru, bir vâhidin hadsiz eşyadan sudûrundan çok derece eshel ve kolaydır. Nasılki bir zabit, bin neferin tedbirini, bir nefer gibi kolay yapar ve bir neferin tedbiri, bin zabite havale edilse; bin nefer kadar müşkilâtlı olur, keşmekeşe sebebiyet verir.” (M., Yirminci Mektub, İkinci Makam, Onuncu Kelimeye Zeyl, s.257. Ayrıca bk. L., Otuzuncu Lem’anın, Dördüncü Nüktesi, s.325)}


اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَۘ﴿٠٣﴾

30. Şüphesiz sen öleceksin ve şüphesiz onlar da ölecekler.

{“Ey hizmet-i Kur’aniyede arkadaşlarım! İhlası kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, rabıta-i mevttir. Evet ihlası zedeleyen ve riyaya ve dünyaya sevkeden, tûl-i emel olduğu gibi; riyadan nefret veren ve ihlası kazandıran, rabıta-i mevttir. Yani: Ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülahaza edip, nefsin desiselerinden kurtulmaktır. Evet ehl-i tarîkat ve ehl-i hakikat, Kur’an-ı Hakîm’in

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ * اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَ

gibi âyetlerinden aldığı dersle, rabıta-i mevti sülûklarında esas tutmuşlar; tûl-i emelin menşei olan tevehhüm-ü ebediyeti o râbıta ile izale etmişler... Hadiste

اَكْثِرُوا ذِكْرَ هَادِمِ اللَّذَّاتِ

-ev kemâ kal- Yâni: ‘Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz!’ diye bu râbıtayı ders veriyor. ” (L., Yirmi Birinci Lem’a, Dördüncü Düsturunuz, s.163)}


ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عِنْدَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ۟﴿١٣﴾

31. Sonra gerçekten siz kıyamet gününde Rabbinizin huzurunda muhâkeme olacaksınız.

Yükleniyor...