رَبَّنَٓا اِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْف۪ى وَمَا نُعْلِنُۜ وَمَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْ شَىْءٍ فِى الْاَرْضِ وَلَا فِى السَّمَٓاءِ﴿٨٣﴾

38. “Rabbimiz, şüphesiz sen bizim gizlediğimizi ve açıkladığımızı bilirsin. Ne yerde, ne gökte Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz.”

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ى وَهَبَ ل۪ى عَلَى الْكِبَرِ اِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَۜ اِنَّ رَبّ۪ى لَسَم۪يعُ الدُّعَٓاءِ﴿٩٣﴾

39. “Bana, ihtiyarlığıma rağmen İsmail’i ve İshak’ı bağışlayan Allah’a hamdolsun. Şüphesiz Rabbim, elbette duayı işitendir.”

فَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ مُخْلِفَ وَعْدِه۪ رُسُلَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ ذُوانْتِقَامٍۜ﴿٧٤﴾

47. Öyleyse sakın, Allah’ın, peygamberlerine vaadinden (verdiği sözünden) cayacağını zannetme. Şüphesiz Allah, mutlak galiptir, intikam sahibidir.

يَوْمَ تُبَدَّلُ الْاَرْضُ غَيْرَ الْاَرْضِ وَالسَّمٰوَاتُ وَبَرَزُوا لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ﴿٨٤﴾

48. O gün, yer başka yerle, gökler de (başka göklerle) değiştirilir. (Ve insanlar) Kahredici bir tek Allah’ın huzuruna çıkarlar.

{“Evet, nasıl ki insan küçük bir âlemdir, yıkılmaktan kurtulamaz. Âlem dahi büyük bir insandır; o dahi ölümün pençesinden kurtulamaz. O da ölecek, sonra dirilecek; veya yatıp, sonra subh-u haşirle gözünü açacaktır. (…) Sûret kalınlaştıkça, hakikat inceleşir. Sûret inceleştikçe, hakikat o nisbette kuvvet bulur. İşte, şu kanun, kanun-u tekâmüle dahil olan bütün eşyaya şamildir. Demek, herhalde bir zaman gelecek ki, kâinat hakikat-i uzmâsının kışır ve sureti olan âlem-i şehadet, Fâtır-ı Zülcelâlin izniyle parçalanacak, sonra daha güzel bir surette tazelenecektir.

يَوْمَ تُبَدَّلُ ا ْلَارْضُ غَيْرَ ا ْلَارْضِ

sırrı tahakkuk edecektir.” (S., Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksad, Dördüncü Esas, Birinci Mes’ele, s.529)}


وَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ مُقَرَّن۪ينَ فِى الْاَصْفَادِۚ﴿٩٤﴾

49. O gün, günahkarların bukağılarla bağlandıklarını görürsün.

سَرَاب۪يلُهُمْ مِنْ قَطِرَانٍ وَتَغْشٰى وُجُوهَهُمُ النَّارُۙ﴿٠٥﴾

50. Gömlekleri katrandandır. Yüzlerini ateş kaplar.

لِيَجْزِىَ اللّٰهُ كُلَّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ﴿١٥﴾

51. Tâ ki Allah, her nefse kazandığının cezasını versin diye. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

هٰذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِه۪ وَلِيَعْلَمُٓوا اَنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ﴿٢٥﴾

52. Bu (Kur’an), insanlara bir tebliğdir, uyarılmaları için ve bilsinler ki O, bir tek Allah’tır. Ve aklı selim sahipleri öğüt alsınlar diye.

مِنْ سُورَةُالْحِجْرِ

15. HİCR SÛRESİ’NDEN

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

الٓرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُب۪ينٍ﴿١﴾

1. Elif. Lam. Ra. Bunlar, kitabın ve açıklayıcı Kur’an’ın âyetleridir.

{(bk. Bakara Sûresi 1.âyet açıklaması, s.2)}

رُبَمَا يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِم۪ينَ﴿٢﴾

2. Kâfirler zaman zaman (kendileri) “Müslüman olsalardı”, diye temenni edecek.

ذَرْهُمْ يَاْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْاَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ﴿٣﴾

3. Bırak onları, yesinler, eğlensinler ve boş emel onları oyalasın. (Kötü sonucu) sonra bilecekler.

وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِى السَّمَٓاءِ بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِر۪ينَۙ﴿٦١﴾

16. Andolsun, gökte burçlar yarattık ve onları bakanlar için süsledik.

{“Melekler ve semekler gibi, yıldızların dahi gayet muhtelif efradları vardır. Bir kısmı nihayet küçük, bir kısmı gayet büyüktür. Hattâ gök yüzünde her parlayana ‘yıldız’ denilir. İşte bu yıldız cinsinden bir nev’i de, nazenin sema yüzünün murassa’ zînetleri ve o ağacın münevver meyveleri ve o denizin müsebbih balıkları hükmünde, Fâtır-ı Zülcelal, Sâni’-i Zülcemal onları yaratmış ve meleklerine mesireler, binekler, menziller yapmıştır ve yıldızların küçük bir nev’ini de şeyâtînin recmine âlet etmiş.” (S., On Beşinci Söz, Yedinci Basamak, s.181)}

وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۙ﴿٧١﴾

17. Onları, kovulmuş / taşlanmış her şeytandan koruduk.

Yükleniyor...