وَجَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَ الْجِنَّ وَخَلَقَهُمْ وَخَرَقُوا لَهُ بَن۪ينَ وَبَنَاتٍ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يَصِفُونَ۟﴿٠٠١﴾
100. Cinleri Allah’a ortaklar yaptılar. Oysa onları da O yarattı. Bilmeden O’na oğullar ve kızlar nisbet ettiler. O’nu tenzih ederiz. Allah, onların nitelediklerinden münezzeh ve çok yücedir!
بَد۪يعُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَنّٰى يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌۜ وَخَلَقَ كُلَّ شَىْءٍۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَل۪يمٌ﴿١٠١﴾
101. Göklerin ve yerin eşsiz yaratanıdır. O’nun çocuğu nasıl olur ki O’nun eşi (zevcesi) yoktur. O her şeyi hakkıyle bilendir.
ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ خَالِقُ كُلِّ شَىْءٍ فَاعْبُدُوهُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ وَك۪يلٌ﴿٢٠١﴾
102. İşte Rabbiniz Allah budur. O’ndan başka İlâh yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. Öyleyse (yalnız) O’na ibadet edin. O, her şeye vekildir.
لَاتُدْرِكُهُ الْاَبْصَارُۘ وَهُوَ يُدْرِكُ الْاَبْصَارَۚ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ﴿٣٠١﴾
103. Gözler O’nu görmez; O ise gözleri görür. O lütuf sahibidir, her şeyden haberdardır.
اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْش۪ى بِه۪ فِى النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِى الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِر۪ينَ مَاكَانُوا يَعْمَلُونَ﴿٢٢١﴾
122. Hiç ölü olup da kendisini dirilttiğimiz ve kendisine onunla insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp da hiçbir zaman ondan çıkamayan kimse gibi midir? İşte kâfirlere yaptıkları şeyler böyle süslü gösterilmiştir.
{“Ey ehl-i îman! Bu müdhiş düşmanlarınıza karşı zırhınız: Kur’an tezgâhında yapılan takvadır. Ve siperiniz, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın Sünnet-i Seniyesidir. Ve silâhınız, istiaze ve istiğfar ve hıfz-ı İlâhîyyeye ilticadır.”
“Halk-ı şer, şer değil; belki kesb-i şerr, şerdir. Çünki halk ve icad; umum neticelere bakar. Bir şerrin vücudu, çok hayırlı neticelere mukaddeme olduğu için, o şerrin icadı, neticeler itibariyle hayır olur, hayır hükmüne geçer. Meselâ: Ateşin yüz hayırlı neticeleri var. Fakat bazı insanlar sû’-i ihtiyarıyla ateşi kendilerine şerr yapmakla ‘Ateşin icadı şerdir’ diyemezler. Öyle de: Şeytanların icadı, terakkiyat-ı insaniye gibi çok hikmetli neticeleri olmakla beraber, sû’-i ihtiyarıyla ve yanlış kesbiyle şeytanlara mağlûp olmakla ‘Şeytanın hilkati şerdir.’ diyemez.” (L., On Üçüncü Lem’a, İkinci ve Yedinci İşaret, s.72 ve 76. Ayrıca bk. S., Yirmi Dördüncü Söz, s.335)
اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاةُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِى بِهِ فِى النَّاسِ
dir. Bu âyetin remzi lâtiftir. Çünki hem kuvvetli münâsebet-i mâneviye ile, hem cifirle efrad-ı kesiresi içinde hususi bir surette Risale-i Nur ve müellifine bakıyor. Şöyle ki, مَيْتاً kelimesi tenvin ‘nun’ sayılmak cihetiyle beşyüz ederek ‘Said-ün Nursî’ adedi olan beşyüze tevafukla, işaret ediyor ki, ‘Said-ün Nursî dahi meyyit hükmünde idi. Rislet-ün Nur ile ihya edildi, onunla hayat buldu.’ Evet…” (Ş., Birinci Şua, Beşinci Âyet, s.694-696. Ayrıca bk. KL., s.191)}
فَمَنْ يُرِدِ اللّٰهُ اَنْ يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِْلاِسْلَامِۚ وَمَنْ يُرِدْ اَنْ يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَاَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِى السَّمَٓاءِۜ كَذٰلِكَ يَجْعَلُ اللّٰهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ﴿٥٢١﴾
125. Allah kimi dilerse onun göğsünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak dilerse, sanki göğe çıkıyormuş gibi, onun göğsünü daraltır. İşte Allah böylece inanmayanların üzerine azap / pislik (murdarlık) musallat eder.
100. Cinleri Allah’a ortaklar yaptılar. Oysa onları da O yarattı. Bilmeden O’na oğullar ve kızlar nisbet ettiler. O’nu tenzih ederiz. Allah, onların nitelediklerinden münezzeh ve çok yücedir!
بَد۪يعُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَنّٰى يَكُونُ لَهُ وَلَدٌ وَلَمْ تَكُنْ لَهُ صَاحِبَةٌۜ وَخَلَقَ كُلَّ شَىْءٍۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَل۪يمٌ﴿١٠١﴾
101. Göklerin ve yerin eşsiz yaratanıdır. O’nun çocuğu nasıl olur ki O’nun eşi (zevcesi) yoktur. O her şeyi hakkıyle bilendir.
ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ خَالِقُ كُلِّ شَىْءٍ فَاعْبُدُوهُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ وَك۪يلٌ﴿٢٠١﴾
102. İşte Rabbiniz Allah budur. O’ndan başka İlâh yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. Öyleyse (yalnız) O’na ibadet edin. O, her şeye vekildir.
لَاتُدْرِكُهُ الْاَبْصَارُۘ وَهُوَ يُدْرِكُ الْاَبْصَارَۚ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ﴿٣٠١﴾
103. Gözler O’nu görmez; O ise gözleri görür. O lütuf sahibidir, her şeyden haberdardır.
اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْش۪ى بِه۪ فِى النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِى الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِر۪ينَ مَاكَانُوا يَعْمَلُونَ﴿٢٢١﴾
122. Hiç ölü olup da kendisini dirilttiğimiz ve kendisine onunla insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp da hiçbir zaman ondan çıkamayan kimse gibi midir? İşte kâfirlere yaptıkları şeyler böyle süslü gösterilmiştir.
{“Ey ehl-i îman! Bu müdhiş düşmanlarınıza karşı zırhınız: Kur’an tezgâhında yapılan takvadır. Ve siperiniz, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın Sünnet-i Seniyesidir. Ve silâhınız, istiaze ve istiğfar ve hıfz-ı İlâhîyyeye ilticadır.”
“Halk-ı şer, şer değil; belki kesb-i şerr, şerdir. Çünki halk ve icad; umum neticelere bakar. Bir şerrin vücudu, çok hayırlı neticelere mukaddeme olduğu için, o şerrin icadı, neticeler itibariyle hayır olur, hayır hükmüne geçer. Meselâ: Ateşin yüz hayırlı neticeleri var. Fakat bazı insanlar sû’-i ihtiyarıyla ateşi kendilerine şerr yapmakla ‘Ateşin icadı şerdir’ diyemezler. Öyle de: Şeytanların icadı, terakkiyat-ı insaniye gibi çok hikmetli neticeleri olmakla beraber, sû’-i ihtiyarıyla ve yanlış kesbiyle şeytanlara mağlûp olmakla ‘Şeytanın hilkati şerdir.’ diyemez.” (L., On Üçüncü Lem’a, İkinci ve Yedinci İşaret, s.72 ve 76. Ayrıca bk. S., Yirmi Dördüncü Söz, s.335)
اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاةُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِى بِهِ فِى النَّاسِ
dir. Bu âyetin remzi lâtiftir. Çünki hem kuvvetli münâsebet-i mâneviye ile, hem cifirle efrad-ı kesiresi içinde hususi bir surette Risale-i Nur ve müellifine bakıyor. Şöyle ki, مَيْتاً kelimesi tenvin ‘nun’ sayılmak cihetiyle beşyüz ederek ‘Said-ün Nursî’ adedi olan beşyüze tevafukla, işaret ediyor ki, ‘Said-ün Nursî dahi meyyit hükmünde idi. Rislet-ün Nur ile ihya edildi, onunla hayat buldu.’ Evet…” (Ş., Birinci Şua, Beşinci Âyet, s.694-696. Ayrıca bk. KL., s.191)}
فَمَنْ يُرِدِ اللّٰهُ اَنْ يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِْلاِسْلَامِۚ وَمَنْ يُرِدْ اَنْ يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَاَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِى السَّمَٓاءِۜ كَذٰلِكَ يَجْعَلُ اللّٰهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ﴿٥٢١﴾
125. Allah kimi dilerse onun göğsünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak dilerse, sanki göğe çıkıyormuş gibi, onun göğsünü daraltır. İşte Allah böylece inanmayanların üzerine azap / pislik (murdarlık) musallat eder.
Yükleniyor...