uğraşıyorlar.. Demek Risale-i Nur’un fütuhatı inkişaf ediyor ki, böyle fitneciler harekete geçiyor..” diye teselli ettim.

• Antep Fedaileri nasıl yetişiyor. Okuya, okuya.. Fakat Erzurum, Allah razı olsun. Çok kitap sarfoluyor, belki başta veya başlarda gelir. Kırkıncı Hoca, kitabın ehemmiyetini anlatıyor, okumayı sevdiriyor.

Bir hizmet merkezinde fedakar bir kardeşi evlendirmişler. Bu bir nevi kandırmaktır. ESKİ VE EVLİ ŞAKİRTLER BUNU YAPARLAR. Bize de, Urfa’da yaptıkları gibi (Ben, Abdullah Ağabey, Hüsnü...) Bir bahane ile yatıştırıyorduk. Anne, babanınki ise fıtridir, “ölmeden göreyim” der. Ne göreceksin be mübarek! (Şefkatin su-i istimali...)

Böyledir, bir fedai çıktı mı; Ana, baba, yakın akraba, dost hepsi musallat olur, olağan şeyler.

Bana da bir çocukluk arkadaşı musallat olmuştu. En son; “Ciğerler elden gitmiş, verem var” deyince bir daha sormadı...

Ben eve gidince 1-2 günde dönerim ki, bu mes’eleye intikal edilmesin. Yoksa bazı akrabalarım bana zaten güceniktir, onların bize uygun tanıdıkları, bildikleri vardır.

Eski şakirdler de “Tavsiyede bulunmuyor, herkese mücerredliği aşılıyorsunuz, bizim kızı kime vereceğiz” diye... bize kızardı.

• Üstad 5-6 mertebe sayıyor: “Hayal, tasavvur, teakkul, niyet, fiil...”

• Birisi bir şeyhin yanında 8 sene kalmış. Şeyh bir şey söylese hemen mendilini yüzüne gözüne sürer, güya ağlıyor. (Mendile soğan sürermiş.) Bir zaman sonra şeyhin Anadolu’daki halifelerini de, buradakileri de rapor etmiş, D.... darmadağın etti.

• Adamların işi ne? Devamlı şekilde fitne dolabı çevirmenin ilmini öğreniyorlar. İbn-i Seb’e o zaman ne yapmış, onu yapıyorlar; bunlar da onun nesli. Talebelerine o tarihleri okutuyorlar, bunlar da öyle yapıyorlar.

• İmkanı mı var kardeşim Fransız, İngiliz’in içimizde ajanları olmasın! Risale-i Nur hadisesini günü gününe şifre ederler.

Bir de istihbarat, dinsizler, dessaslar uğraşıyor... İçimize girip fitne çıkarmağa çalışıyorlar...

Müfsitlere, karıştırcılara karşı yegane çare; mutlak sûkut ve işimize devam. Şunu yaparlar, bunu yaparlar... bu kudsi hizmetin mükafatıdır. Dayak da var bu işin içinde (dosttan veya düşmandan.).

Beni Afyon’da falakaya çektikleri zaman yere basamayacak hale gelmiştim. Yürürken duvarlara tutunuyordum, ama belli etmemeye çalışıyordum. O zaman içimden; “Bir Nurcunun, böyle bir dayak yemesi lazım” demiştim.

Sözle, fiille, bir şekilde rahat bırakmazlar. Kolay değil elbet... istemeyiz, olmasın... belki dayanamayız. Fakat olursa, SABIR ve TEVEKKÜL ederiz.

• Hizmet sırasında, meşakkat ve azaptan başımıza ne gelse hoştur.

Narı da hoştur, nuru da hoştur.

Dayağı da... Ölümü de...

Serbestiyet olsa böyle, istibdat olsa daha zevkli. “Sırren tenevveret” gideriz.

• Değmiyor dünya böyle şeylere (nizaa), İslamiyet selm ve müsalemettir...

• Hastalıkla uğraşacak halimiz yok kardeşim, sağlıklı olmaya bakalım.

• Bir hizmet yapıp Üstadımıza geldiğimizde, iyi yaptığımıza kanaat getirerek, işimizi beğenerek yanına girmiş isek. Üstad: “Ne bu, ne yaptın, git bir daha...” gibi bir sitemle geri çevirir, iyi bile olsa. Eğer bir mahcubiyet veya olmadı gibi girsek “O... çok güzel!” diye hitap ederlerdi...

Yükleniyor...