Herhalde Zülkarneyn, "müeyyed-ün min indillah" ve seddin binasına mürşid bir şahıstır. Amma sed ise: Bazı müfessir sedd-i Çin ve bazı müfessir başka yerde cebelleşmiş ve bazı müfessir sedd-i mahfîdir, inkılab ve ahval-i âlem setreylemiştir. Ve bazı ve bazı, demişlerdir, demişlerdir... Her halde müfsidlerin def'-i şerleri için bir redm-i azîm ve cesîm bir duvardır.
Amma Ye'cüc, Me'cüc; bazı müfessir: "Veled-i Yafes'ten iki kabile".. ve bazı diğer: "Moğol ve Mançur"; ve bazı dahi "akvam-ı şarkıye-i şimalî"; ve bazı dahi "Benî-Âdemden bir cem'iyet-i azîme, dünya ve medeniyeti herc ü merc eden bir taife"; ve bazı dahi "Mahluk-u İlahîden yerin zahrında veyahut batnında âdemî veya gayr-ı âdemî bir mahluktur ki kıyamette, böyle nev'-i beşerin herc ü mercine sebeb olacaktır." Bazı.. ve bazı.. ve bazı.. dediklerini dediler..
Nokta-i kat'iyye ve cihet-i ittifakî budur: Ye'cüc ve Me'cüc: ehl-i garet ve fesad.. ve ehl-i hadaret ve medeniyete ecel-i kaza hükmünde iki taife-i mahlukullahtır.
Amma harabiyet-i sed; bazısı, kıyamette ve bazısı, kıyamete yakın ve bazısı, emaresi olmak şartıyla uzaktır.. ve bazısı harab olmuştur fakat dekk olmamış. "Kîle"ler çok.
Herhalde nokta-i ittifak; seddin inhidamı, yerin sakalına bir beyaz düşmek ve oğlusu olan nev'-i beşer de ihtiyar olmasına bir alâmettir.
Eğer bu müzakerâtı müvazene ve muhakeme etmişsen caizdir; tecviz edesin: Sedd-i Kur'ân, sedd-i Çin'dir ki: Çok fersahlar ile uzun ve acaib-i seb'a-i meşhureden bir "müeyyed-i min indillah"ın irşadıyla bina olunmuş; o zamanın ehl-i medeniyetini, ehl-i bedevîyetin şerlerinden temin eylemiştir. Evet o vahşilerden "Hun" Kabilesi Avrupa'yı herc ü merc ettiği gibi, onlardan Moğol taifesi de Asya'yı zîr ü zeber eylemiştir.
Sonra, seddin harabiyeti kıyamete alâmet olur. Bahusus dekk, ondan başkadır. Peygamber: "Eşrat-ı saattenim. Ben ve kıyamet bu iki parmak gibiyiz." Dese, neden istiğrab olunsun ki; harabiyet-i sed zaman-ı saadetten sonra alâmet-i kıyamet olsun!?. Hem de seddin inhidamı ömr-ü arza nisbeten yerin yüzünde ihtiyarlıktan bir buruşukluktur. Belki tamam-ı nehara nisbeten vakt-i ısfırar gibidir. Eğerçi binler sene de fâsıl olsa... Kezalik Ye'cüc ve Me'cüc'ün ihtilâlleri, nev'-i beşerin şeyhuhetinden
Amma Ye'cüc, Me'cüc; bazı müfessir: "Veled-i Yafes'ten iki kabile".. ve bazı diğer: "Moğol ve Mançur"; ve bazı dahi "akvam-ı şarkıye-i şimalî"; ve bazı dahi "Benî-Âdemden bir cem'iyet-i azîme, dünya ve medeniyeti herc ü merc eden bir taife"; ve bazı dahi "Mahluk-u İlahîden yerin zahrında veyahut batnında âdemî veya gayr-ı âdemî bir mahluktur ki kıyamette, böyle nev'-i beşerin herc ü mercine sebeb olacaktır." Bazı.. ve bazı.. ve bazı.. dediklerini dediler..
Nokta-i kat'iyye ve cihet-i ittifakî budur: Ye'cüc ve Me'cüc: ehl-i garet ve fesad.. ve ehl-i hadaret ve medeniyete ecel-i kaza hükmünde iki taife-i mahlukullahtır.
Amma harabiyet-i sed; bazısı, kıyamette ve bazısı, kıyamete yakın ve bazısı, emaresi olmak şartıyla uzaktır.. ve bazısı harab olmuştur fakat dekk olmamış. "Kîle"ler çok.
Herhalde nokta-i ittifak; seddin inhidamı, yerin sakalına bir beyaz düşmek ve oğlusu olan nev'-i beşer de ihtiyar olmasına bir alâmettir.
Eğer bu müzakerâtı müvazene ve muhakeme etmişsen caizdir; tecviz edesin: Sedd-i Kur'ân, sedd-i Çin'dir ki: Çok fersahlar ile uzun ve acaib-i seb'a-i meşhureden bir "müeyyed-i min indillah"ın irşadıyla bina olunmuş; o zamanın ehl-i medeniyetini, ehl-i bedevîyetin şerlerinden temin eylemiştir. Evet o vahşilerden "Hun" Kabilesi Avrupa'yı herc ü merc ettiği gibi, onlardan Moğol taifesi de Asya'yı zîr ü zeber eylemiştir.
Sonra, seddin harabiyeti kıyamete alâmet olur. Bahusus dekk, ondan başkadır. Peygamber: "Eşrat-ı saattenim. Ben ve kıyamet bu iki parmak gibiyiz." Dese, neden istiğrab olunsun ki; harabiyet-i sed zaman-ı saadetten sonra alâmet-i kıyamet olsun!?. Hem de seddin inhidamı ömr-ü arza nisbeten yerin yüzünde ihtiyarlıktan bir buruşukluktur. Belki tamam-ı nehara nisbeten vakt-i ısfırar gibidir. Eğerçi binler sene de fâsıl olsa... Kezalik Ye'cüc ve Me'cüc'ün ihtilâlleri, nev'-i beşerin şeyhuhetinden
Yükleniyor...