gösterildi; birden kapandı, perde indi. Hem bu sır için idi ki, o yolda istihdam edilmedik, yalnız o meslek-i tevafukiyenin tereşşuhatından Risale-i Nur'un hakkaniyetine bir imza ve cezaletine bir zînet ve huruf-u Kur'aniyenin intizamından ve vaziyetinden tezahür eden bir nevi i'caz çıktı. Daha o yolda çalıştırılmadık.

Said Nursî

* * *


Rü'ya hakkında Isparta'ya gönderilen bir fıkradır.

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Hediyeniz Kastamonu'ya geleceği ânında rü'yada gördüm ki; bizlere bir ferman-ı şahane manevî bir canibden geliyor, kemal-i hürmetle ellerinde tutup bize getiriyorlar. Biz baktık ki; o ferman-ı âlî, Kur'an-ı Azîmüşşan olarak çıktı. O halde bu mana kalbe geldi: Kur'an yüzünden Risalet-ün Nur'un şahs-ı manevîsi ve biz şakirdleri, bir terfi ve terakki fermanını âlem-i gaybdan alacağız.

Şimdi tabiri ise; o fermanı temsil eden masumların kalemiyle manevî tefsir-i Kur'anîyi aldığımızdır. Bu rü'yanın şimdiki tabiri çıkmadan bir-iki saat evvel, Feyzi ile Emin'in gösterdikleri tabir dahi haktır, ehemmiyetlidir.

Hem bu medar-ı sürur ve ferah olan hediye-i nuriyeyi, bir hiss-i kabl-el vuku' ile benim ruhum tam hissetmiş, akla haber vermemiş idi ki o gelmeden iki gün evvel, Feyzi ve Emin'in fıkrasında beyan edilen rü'yayı gördüğüm gecenin gününde, sabahtan akşama kadar ve ikinci gününde kısmen, hiç görmediğim bir tarzda bir sevinç, bir sürur hissedip mütemadiyen bir bahane ile ferahımı izhar edip, otuz-kırk defa tebessüm ile güldüm. Hem ben hem Feyzi taaccüb ve hayret ettik. Otuz günde bir defa gülmeyen, bir günde otuz defa gülmek bizleri hayrette bıraktı.

Şimdi anlaşıldı ki; o sürur, o sevinç, mezkûr manevî fermanı temsil eden masumların ve ümmilerin kalemlerinin yazıları nesl-i âtînin sahaif-i hayatlarına, Âlem-i İslâm'ın sahife-i mukadderatına ve ehl-i imanın istikbalinin defterlerine neşr-i envâr edeceklerinin ve o masumların hâlis ve sâfi amelleri ve hizmetleriyle sahife-i a'malimizde hasenatlarını yazıp kaydetmesinin ve Risale-i Nur şakirdlerinin

Yükleniyor...