toplanan arkadaşlarından dokuz talebesini "Hâfız" ismiyle işaret ediyor.
وَاَحْرُسُهُ ف۪ى كُلِّ شَرٍّ وَ فِتْنَةٍ
fıkrasında iki hüküm var. Biri şerden, diğeri fitnedendir. Demek ikincisi
اَحْرُسُهُ ف۪ى كُلِّ فِتْنَةٍ
ve bu cümle
كُلِّ
deki şedde sayılmazsa bin üçyüz kırkdört (1344) eder. Evet, bu tarihten şimdiye kadar çok fitne-i mühimmeden, bir himayet-i gaybî ile mahfuz kaldığımı "tahdîsen linni'me" ilân ediyorum.
İkinci Remiz:
مُر۪يد۪ى اِذَا مَا كَانَ شَرْقًا وَ مَغْرِبًا ٭ اَغِثْهُ اِذَا مَا سَارَ ف۪ى اَىِّ بَلْدَةٍ
fıkrasında bahsettiği ve konuştuğu müridi ise, şarka esareten gittiği tarihi gösterdiği gibi, garba nefy olduğu tarihi de gösterir. Şöyle ki:
Şu fıkranın hakikî tabiri
اِذَا مَا كَانَ مُر۪يد۪ى اَس۪يرًا ف۪ى شَرْقٍ
oluyor. Demek zaman-ı esaret
مَا كَانَ مُر۪يد۪ى اَس۪يرًا ف۪ى شَرْقٍ
de çıkıyor. Ve bin üçyüz otuzyedi (1337) ediyor. İşte bu fakir, o tarih-i arabîde Rus esaretinde, tek başımla Petrograd'dan bir ay şimal-i şark tarafından firar edip, çok enva'-ı mehalik varken, Rusça bilmediğim halde, bir muhafaza-i gaybiye altında pek çok bilâdı seyr ü seyahat ettim. Tâ Varşova, Avusturya tarîkiyle İstanbul'a gelip uzun bir daire-i arzda seyahat ettim. Hazret-i Gavs'ın dediği gibi, o esaret-i şarkıye ve o seyr-i bilâd-ı kesîre içinde izn-i İlahî ile istigaseme meded görüyordum. Demek izn-i İlahî ile Hazret-i Gavs, melek gibi bu vazifeyi duasıyla yapmış.
Amma
مَا كَانَ مَغْرِبًا
kaydı, tarih-i arabî olarak bin üçyüz ellibir (1351)
وَاَحْرُسُهُ ف۪ى كُلِّ شَرٍّ وَ فِتْنَةٍ
fıkrasında iki hüküm var. Biri şerden, diğeri fitnedendir. Demek ikincisi
اَحْرُسُهُ ف۪ى كُلِّ فِتْنَةٍ
ve bu cümle
كُلِّ
deki şedde sayılmazsa bin üçyüz kırkdört (1344) eder. Evet, bu tarihten şimdiye kadar çok fitne-i mühimmeden, bir himayet-i gaybî ile mahfuz kaldığımı "tahdîsen linni'me" ilân ediyorum.
İkinci Remiz:
مُر۪يد۪ى اِذَا مَا كَانَ شَرْقًا وَ مَغْرِبًا ٭ اَغِثْهُ اِذَا مَا سَارَ ف۪ى اَىِّ بَلْدَةٍ
fıkrasında bahsettiği ve konuştuğu müridi ise, şarka esareten gittiği tarihi gösterdiği gibi, garba nefy olduğu tarihi de gösterir. Şöyle ki:
Şu fıkranın hakikî tabiri
اِذَا مَا كَانَ مُر۪يد۪ى اَس۪يرًا ف۪ى شَرْقٍ
oluyor. Demek zaman-ı esaret
مَا كَانَ مُر۪يد۪ى اَس۪يرًا ف۪ى شَرْقٍ
de çıkıyor. Ve bin üçyüz otuzyedi (1337) ediyor. İşte bu fakir, o tarih-i arabîde Rus esaretinde, tek başımla Petrograd'dan bir ay şimal-i şark tarafından firar edip, çok enva'-ı mehalik varken, Rusça bilmediğim halde, bir muhafaza-i gaybiye altında pek çok bilâdı seyr ü seyahat ettim. Tâ Varşova, Avusturya tarîkiyle İstanbul'a gelip uzun bir daire-i arzda seyahat ettim. Hazret-i Gavs'ın dediği gibi, o esaret-i şarkıye ve o seyr-i bilâd-ı kesîre içinde izn-i İlahî ile istigaseme meded görüyordum. Demek izn-i İlahî ile Hazret-i Gavs, melek gibi bu vazifeyi duasıyla yapmış.
Amma
مَا كَانَ مَغْرِبًا
kaydı, tarih-i arabî olarak bin üçyüz ellibir (1351)
Yükleniyor...