menfaatinden tecerrüd eder ki, cennet-i ebediyeyi dahi hakikî maksad ve gaye-i ibadet yapmaz. Nerede kaldı ki bu dünya-yı zâilenin fâni olan menafi'i onu, hakikî maksad ve gayesinden çevirsin.

İşte o iki hâlis tilmizin himmetlerinin birbirinden ne derece mütefavit ve mugayir olduğu bununla anlaşılır.

Evet Kur'an'ın tilmizi, en büyük şeyleri, arş ve şems gibi mevcudları birer memur, birer mahluk-u müsahhar, birer âciz tanır. Ruhunda, bütün ehl-i semavat ve arz sâlihlerine karşı öyle bir alâka-i şedide-i uhuvvetkârane hisseder ki, ehl-i beytine dua ettiği gibi; an-samim-il kalb onlara da dua edip, saadetleriyle mes'ud olduğunu gösterir.

Bu iki tilmizin mürüvvetlerinin derece-i farkına bak ki: Senin tilmizin, nefsi için kardeşinden kaçar. Kur'an'ın tilmizi ise, bütün ibadı, belki bütün mahlukatı kendine kardeş görür.

Kur'an-ı Kerim'in, tilmizlerine verdiği ulviyet ve kıymet bununla anlaşılır ki: Bu küçük insan, küçük bir mikroba mağlub ve edna bir kerb ile yere düştüğü ve o kadar zaîf

Yükleniyor...