müddetince böyle göreceğiz ki, her adım başında bir âciz adam duruyor. Bir kısım kavî ve galib insanlar o bîçareye hücum edip, öyle bir surette mal ve hayvanatını gasbediyorlar ve hanesini tahrib ediyorlar ve bazan onu öyle bıçaklayıp cerh ediyorlar ki; haline sema ağlıyor. İşte her nereye baksan bu hal taammüm etmiş. Her yerde zalimlerin velvelelerinden ve mazlumların vaveylâlarından başka birşey işitilmiyor. Bütün yol boyunca bir matemhane-i umumî şeklini alan bu hal devam ediyor. Madem ki insanız, insan insaniyeti cihetiyle başkasının elemiyle müteellim olur. Bu hadsiz âlâm-ı beşere nasıl tahammül ederiz? Vicdan, nasıl bu hale dayanabilir? Yalnız şu azab-ı vicdaniyeden bizi kurtaracak iki çaremiz var.
Birisi:
Gayet sarhoş olmalıyız.
Diğeri:
İnsaniyetten tecerrüd edip vahşi, hodendiş bir kalbi taşımalıyız ki; selâmetimiz için bu iki çare bize bütün halkın helâketini unuttursun ve bizi müteessir etmesin. Hem bir parça ahmak da olmalıyız ki; bütün halka şamil bir beladan kendimizi hariç zannetmeliyiz.
Ey Avrupa! Senin bir gözü kör dehân ile ruh-u beşere hediye ettiğin şu cehennemî haleti
Birisi:
Gayet sarhoş olmalıyız.
Diğeri:
İnsaniyetten tecerrüd edip vahşi, hodendiş bir kalbi taşımalıyız ki; selâmetimiz için bu iki çare bize bütün halkın helâketini unuttursun ve bizi müteessir etmesin. Hem bir parça ahmak da olmalıyız ki; bütün halka şamil bir beladan kendimizi hariç zannetmeliyiz.
Ey Avrupa! Senin bir gözü kör dehân ile ruh-u beşere hediye ettiğin şu cehennemî haleti
Yükleniyor...