ruhu müdhiş bir derecede musibet içinde olduğu halde; cismen zahirî bir derece refah ve zînet içinde bulunmasıyla o adama mes'ud denilsin ve saadetine hükmedilsin? Görüyoruz ki, bir adam inkisar-ı hayale uğrasa veya bir emel-i vehmîden me'yus olsa veya bir emr-i cüz'îden ümidi kesilse, nasıl dünya ona darlaşır. Onun tatlı şeyleri, ona nasıl acı gelir. Acaba bütün âlâmın menşei ve bütün âmâlin hêdimi olan senin bu şeametin ve bu dalaletin ile hasta olup ye's ve yetimlikle manevî bir cehenneme düşen bir kalb ve bir ruh sahibi, nasıl bir cennet-i kâzibe-i zâile içinde mes'ud olabilir?

Ey beşeri ifsad eden müfsid Avrupa! Beşerin başına getirdiğin binler belalardan bir tekini söylüyorum, dinle! Ve onu izah eden bu temsile bak:

Ey felsefe-i Avrupa tilmizi! Seninle ikimiz şimdi tenezzüh için bir seyahate çıkıyoruz. İşte önümüzde iki yol var. Gel bak! Biz, şu gafil medenîlerin gittikleri yola gidiyoruz. İşte şurada-burada her yerde, hattâ gözümüzün yetiştiği yerlerde belki bütün seyahatımız

Yükleniyor...