bir nefer asker gibidir ki; o nefer, iki vazife karşısındadır.

Biri:

Vazife-i asliyedir ki; o da, talim ve cihaddır. Sultan ise, şu vazifede ona muavenet eder. Levazımatını ihzar eder.

İkinci vazife:

Sultana mahsus vazifedir ki; o neferin erzakını ve tayinatını, libasını ve silâhını, atını ve devasını vermektir. Lâkin bazan neferi, şu vazife-i şâhanede istihdam eder ki; o hizmeti de devlet hesabına yapar. Şu sırdandır ki; taamı pişiren veya karavanayı yıkayan nefere denilse: "Arkadaş ne yapıyorsun?" O nefer der: "Hükûmet ve devletin angaryasını çekiyorum." Demiyor: "Rızkım için çalışıyorum." Zira bilir ki, o vazife-i asliyesi değil; belki rızkı devlete aittir. Hattâ hasta olsa, ağzına lokmayı koymağa kadar devlete aittir.

İşte şöyle bir nefer, rızkını tedarik niyetiyle ticaret ile iştigal etse, cahil bir şaki olur. Tezyif olunur, te'dib edilir. Talim ve cihadı terkettiği için hâin ve âsi olur. Ta'nif ve darbedilir.

Ey Said-i şaki! Misali anladınsa dinle! Sen, o nefersin. Salât ve ibadatın, talimattır. Terk-i

Yükleniyor...