sırrını, şirin ve güzel bir temsil ile beyan eder.

İKİNCİ MES'ELESİ:

Vahdet-ül Vücud meşrebine dair gayet mühim bir hakikat ve güzel bir izahtır. Vahdet-ül Vücuddan dem vuran ve o mes'eleyi merak eden, bu İkinci Mes'eleyi dikkatle okumalı. Çünki bu Vahdet-ül Vücud mes'elesi, medar-ı iltibas olmuş mühim bir meşrebdir. Ve ehl-i hakikatın medar-ı ihtilafı olmuş bir acib meslektir. Bu İkinci Mes'ele, onun mahiyetini gösterir ve isbat eder ki; o meşreb, ehl-i sahvın meşrebi değil, hem en yüksek değil! Ve ehl-i sahv olan Sahabe ve Sıddıkîn ve veresenin meşrebleri; Vahdet-ül Vücud meşrebinden daha yüksek, daha selâmetli, daha makbul olduğunu isbat eder.

ÜÇÜNCÜ MES'ELESİ:

Tılsım-ı kâinatın üç muamma-yı mühimmesinden birisinin halline muhtasar bir işarettir ki: O muammalardan birisi Yirmidokuzuncu Söz'de, ikincisi Otuzuncu Söz'de, bu üçüncüsü ise Yirmidördüncü Mektub'da Kur'an-ı Hakîm'in sırrıyla tamamıyla keşfedilmiş ve o muamma açılmıştır.

ONDOKUZUNCU MEKTUB: 88

Mu'cizat-ı Ahmediyeye (A.S.M.) dairdir. Üçyüzden fazla mu'cizatı beyan eder. Bu risale, risalet-i Ahmediyenin (A.S.M.) mu'cizesini beyan ettiği gibi, kendisi de o mu'cizenin bir kerametidir ki, üç-dört nev' ile hârika olmuştur.

Birincisi:

Nakil ve rivayet olmakla beraber, yüzelli sahifeden

{(Haşiye): Asıl nüshasına göredir.}

fazla olduğu halde, kitablara müracaat edilmeden ezber olarak dağ ve bağ köşelerinde, üç-dört gün zarfında, her günde iki-üç saat çalışmak şartıyla mecmuu oniki saatte te'lif edilmesi hârika bir vakıadır ki, bu risaledeki mu'cizat-ı Ahmediyenin (A.S.M.) bir şu'le-i kerameti olmuştur.

İkincisi:

Şu risale, uzunluğuyla beraber ne yazması usanç verir ve ne de okuması halâvetini kaybeder. Tenbel ehl-i kalemi öyle bir şevk u gayrete getirdi ki; bu sıkıntılı ve usançlı zamanda, bir sene zarfında civarımızda yetmiş adede yakın

Yükleniyor...