هٰذَا بَيَانٌ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِلْمُتَّق۪ينَ﴿٨٣١﴾

138. Bu (Kur’an), insanlar için bir açıklama ve sakınanlar için bir yol gösterme ve bir öğüttür.

{“KUR’ÂN, bu dünyada, öyle nuranî ve saadetli ve hakikatli bir surette bir tebdil-i hayat-ı içtimaiye ile beraber; insanların hem nefislerinde, hem kalblerinde, hem ruhlarında, hem akıllarında, hem hayat-ı şahsiyelerinde, hem hayat-ı içtimaiyelerinde, hem hayat-ı siyasiyelerinde öyle bir inkılâp yapmış ve idame etmiş ki; on dört asır müddetinde, her dakikada, altı bin altı yüz altmış altı âyetleri, kemal-i ihtiramla, hiç olmazsa yüz milyondan ziyade insanların dilleriyle okunuyor ve insanları terbiye ve nefislerini tezkiye ve kalblerini tasfiye ediyor.. ruhlara inkişaf ve terakki ve akıllara istikamet ve nur ve hayata hayat ve saadet veriyor. Elbette böyle bir kitabın misli yoktur, hârikadır, fevkalâdedir, mu’cizedir.” (Ş., Yedinci Şua, Birinci Makamın On Yedinci Mertebesi, s.134)

“KUR’AN,… bütün âlemlerin Rabbi îtibariyle Allah’ın kelâmıdır. Hem bütün mevcudatın İlâhı ünvanıyle Allah’ın fermanıdır. Hem bütün Semavât ve Arzın Hâlıkı namına bir hitabdır. Hem Rubûbiyet-i Mutlaka cihetinden bir mukalemedir…” (S., Yirmi Beşinci Söz, İkinci Cüz ve Tetimme-i Târif, s.367. Ayrıca bk. Bakara Sûresi 2.âyet açıklaması, s.2)}


وَلَاتَهِنُوا وَلَاتَحْزَنُوا وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ﴿٩٣١﴾

139. Gevşemeyin, üzülmeyin. Eğer inanmışsanız siz üstünsünüz.

اِنْ يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُۜ وَتِلْكَ الْاَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِۚ وَلِيَعْلَمَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَٓاءَۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِم۪ينَۙ﴿٠٤١﴾

140. Eğer size (Uhud’da) bir yara dokunuyorsa, onlara da o kadar bir yara dokunmuştur. Bu günleri insanların arasında döndürüyoruz (zafer bazen bir topluma, bazen de öteki topluma nasip olur). Bu da Allah’ın, iman edenleri bilmesi (ortaya çıkarması) ve içinizden şahitler edinmesi içindir. Allah zalimleri sevmez.

وَلِيُمَحِّصَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَيَمْحَقَ الْكَافِر۪ينَ﴿١٤١﴾

141. Bir de iman edenleri tertemiz edip, kafirleri kırması içindir.

اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِر۪ينَ﴿٢٤١﴾

142. Yoksa Allah, içinizden cihad edenleri belli etmeden ve sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi zannettiniz?

وَكَاَيِّنْ مِنْ نَبِىٍّ قَاتَلَۙ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَث۪يرٌۚ فَمَا وَهَنُوا لِمَٓا اَصَابَهُمْ ف۪ى سَب۪يلِ اللّٰهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الصَّابِر۪ينَ﴿٦٤١﴾

146. Nice peygamber vardır ki onunla beraber din âlimleri savaşmıştır. Allah yolunda başlarına gelen şeyden dolayı gevşemediler, zayıflık göstermediler ve boyun da eğmediler (sinmediler). Allah sabredenleri sever.

{"Cenâb-ı Hak, Hakîm ismi muktezası olarak, vücud-u eşyada bir merdivenin basamakları gibi bir tertib vaz’etmiş. Sabırsız adam teenni ile hareket etmediği için, basamakları ya atlar düşer veya noksan bırakır; maksud damına çıkamaz. Onun için hırs mahrumiyete sebebdir. Sabır ise müşkilâtın anahtarıdır ki,

الْحَرِيصُ خائِبٌخاسَرٌ*والصَّبْرُمِفْتاحُ الفَرَجِ

durub-u emsal hükmüne geçmiştir. Demek Cenab-ı Hakk’ın inayet ve tevfiki, sabırlı adamlarla beraberdir.

Çünki sabır üçtür: Biri: Masiyetten kendini çekip sabretmektir. Şu sabır takvadır,

اِنًّ الله مع الْمتًّقينَ

sırrına mazhar eder.

İkincisi: Musibetlere karşı sabırdır ki, tevekkül ve teslimdir.

انَّ اللهَ يُحِبُّ المُتَوَكِّلينَ * اللهَ يُحِبُّ الصَّابرينَ انَّ

şerefine mahzar ediyor.(...)

Üçüncü Sabır: İbadet üzerine sabırdır ki, şu sabır onu makam-ı mahbubiyete kadar çıkarıyor. En büyük makam olan ubudiyet-i kâmile cânibine sevk ediyor.” (M., Yirmi Üçüncü Mektub, Dördüncü Suâliniz, s.280)}


وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ اِلَّا ٓ اَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَاِسْرَافَنَا ف۪ٓى اَمْرِنَا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ﴿٧٤١﴾

147. Onların sözü sadece: “Ey Rabbimiz, bizim günahlarımızı ve işimizdeki aşırılığımızı bağışla, ayaklarımıza sebat ver ve kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.” demek oldu.

فَاٰتٰيهُمُ اللّٰهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ اْلاٰخِرَةِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ۟﴿٨٤١﴾

148. Allah da onlara hem dünya sevabını, hem de ahiret sevabının güzelliğini verdi. Allah güzel hareket edenleri sever.

Yükleniyor...