ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّهُ يُحْيِى الْمَوْتٰى وَاَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَد۪يرٌۙ﴿٦﴾

6. Sebebi şu ki, şüphesiz Allah, O haktır. Şüphesiz O, ölüleri diriltir. Şüphesiz O, her şeye kadirdir.

وَاَنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ لَارَيْبَ ف۪يهَاۙ وَاَنَّ اللّٰهَ يَبْعَثُ مَنْ فِى الْقُبُورِ﴿٧﴾

7. Gerçekten kıyamet gelicidir, onda şüphe yoktur. Şüphesiz Allah, kabirlerde olan kimseleri diriltir.

{“Şu kainatın mevti, mümkündür. Çünki: birşey kanun-u tekâmülde dahil ise, o şeyde alâküllihal neşvünemâ vardır. Neşvünemâ ve büyümek varsa, ona alâküllihal bir ömrü fıtrî vardır. Ömrü fıtrîsi varsa, alâküllihal bir ecel-i fıtrîsi vardır. Gayet geniş bir istikrâ ve tetebbu ile sabittir ki, öyle şeyler mevtin pençesinden kendini kurtaramaz. Evet, nasıl ki insan küçük bir âlemdir, yıkılmaktan kurtulamaz. Âlem dahi büyük bir insandır; o dahi ölümün pençesinden kurtulamaz. O da ölecek, sonra dirilecek; veya yatıp, sonra subh-u haşirle gözünü açacaktır.” (S., Yirmi Dokuzuncu Söz, İkinci Maksad, Dördüncü Esas, s.529)}

اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِى السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِى الْاَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَٓابُّ وَكَث۪يرٌ مِنَ النَّاسِۜ وَكَث۪يرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُۜ وَمَنْ يُهِنِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍۜ اِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ﴿٨١﴾

Secde Âyeti

18. Görmedin mi ki, göklerde ve yerde kim varsa; Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu, şüphesiz Allah’a secde ederler. Çoğuna da azap hak oldu. Allah, kimi hor ederse, onun için bir şereflendiren yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar.

{Bu âyet-i kerîme, Kur’an-ı Kerîm’de geçen on dört secde âyetinin altıncısıdır. (MB)

“Kur’an-ı Hakim tasrih ediyor ki: Arşdan ferşe, yıldızlardan sineklere, meleklerden semeklere, seyyarattan zerrelere kadar her şey Cenab-ı Hakk’a secde ve ibadet ve hamd ve tesbih eder. Fakat ibadetleri, mahzar oldukları esmalara ve kabiliyetlerine göre ayrı ayrıdır.. çeşit çeşittir."

"Malik-ül Mülk dört nevi ameleyi istihdam ve istimal eder:

Birinci nevi: Onun memlük ve köleleridir…

İkinci kısım ki, bazı ami hizmetkarlardır…

Üçüncü kısım:…bir kısım hayvanattır…

Dördüncü kısım: Öyle amelelerdir ki;biliyorlar ne işliyorlar ve ne için işliyorlar ve kimin için işliyorlar…"

"Şu dört nev’i ayrı ayrı vazaif-i ubudiyetle mükellef etmiştir.

Birinci kısım:…melaikelerdir…

İkinci kısım: Hayvanattır…

Üçüncü kısım: Nebatat ve cemadattır…

Dördüncü kısım: İnsandır…” (S., Yirmi Dördüncü Söz, Dördüncü Dal, s.351-357)}


ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِۙ﴿٠٣﴾

30. İşte böyle. Kim Allah’ın yasaklarına saygı gösterirse, bu Rabbinin yanında onun için daha hayırlıdır. Hayvanlar size helal kılındı, ancak size okunanlar hariç. Pislikten, yani putlardan sakının ve yalan sözden çekinin.

{“Sıdk, İslâmiyet’in üssü’l-esasıdır ve ulvî seciyelerinin râbıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mizacıdır. (...) Evet sıdk ve doğruluk İslamiyet’in hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakarlık, fiili bir nevi yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise: Sani-i Zülcelal’in kudretine iftira etmektir. Küfür, bütün envaiyle kizbdir, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; Şark ve Garp kadar birbirinden uzak olamk lazım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lazım.”(HŞ., Üçüncü Kelime, s.39)}

حُنَفَٓاءَ لِلّٰهِ غَيْرَ مُشْرِك۪ينَ بِه۪ۜ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَكَاَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَٓاءِ فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ اَوْ تَهْو۪ى بِهِ الرّ۪يحُ ف۪ى مَكَانٍ سَح۪يقٍ﴿١٣﴾

31. Allah’a şirk koşmayan muvahhitler (O’nun birliğini tanıyan mü’minler) olarak. Kim Allah’a şirk koşarsa, sanki gökten düşüp parçalanmış da, onu kuş kapmış, yahut rüzgar onu uzak bir yere atmış (bir nesne) gibi olur.

ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ﴿٢٣﴾

32. İşte böyle. Kim Allah’ın sembollerine (hükümlerine) saygı gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvasındandır.

ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ يُولِجُ الَّيْلَ فِى النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِى الَّيْلِ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ﴿١٦﴾

61. Bu böyledir; çünkü Allah geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar ve şüphesiz Allah, hakkıyle işiten, hakkıyle görendir.

ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ وَاَنَّ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ هُوَ الْبَاطِلُ وَاَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْعَلِىُّ الْكَب۪يرُ﴿٢٦﴾

62. Bu böyledir; çünkü Allah, hakkın tâ kendisidir ve O’ndan başka ibadet ettikleri şeyler de, batılın tâ kendisidir. Şüphesiz Allah pek yücedir, pek büyüktür.

Yükleniyor...