سُورَةُ النَّبَاءِ
78. NEBE’ SÛRESİ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
عَمَّ يَتَسَٓاءَلُونَۚ﴿١﴾
عَنِ النَّبَأِالْعَظ۪يمِۙ﴿٢﴾
اَلَّذ۪ى هُمْ ف۪يهِ مُخْتَلِفُونَۜ﴿٣﴾
1-3. Hangi şeyden birbirlerine soruyorlar? O büyük haberden mi? O ki onlar onda ihtilafa düşmüşlerdir.
{“Başta Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyân’ın hakkaniyetini isbat eden bütün mu’cizeleri, hüccetleri ve hakikatları, birden hakikat-ı haşriyenin tahakkukuna ve vukuuna şehadet edip isbat ederler. Çünki Kur’anın hemen üçten birisi haşirdir ve ekser kısa surelerinin başlarında gayet kuvvetli âyât-ı haşriyedir. Sarîhan ve işareten binler âyâtıyla aynı hakikatı haber verir, isbat eder, gösterir. Meselâ:
إذَ الشَّمْسُ كُوِّرَتْ * ...* عَمَّ يَتَسَاءَلُونَ * هَلْ اَتَيكَ حَدِيثُ الْغَاشِيَةِ *
gibi, otuz-kırk surelerin başlarında bütün kat’iyyetle hakikat-ı haşriyeyi kâinatın en ehemmiyetli ve vâcib bir hakikatı olduğunu göstermekle beraber, sair âyetlerinde dahi o hakikatın çeşit çeşit delillerini beyan edip ikna eder.” (Ş., Dokuzuncu Şua, İkinci Nokta, s.184)}
كَلَّا سَيَعْلَمُونَۙ﴿٤﴾
ثُمَّ كَلَّا سَيَعْلَمُونَ﴿٥﴾
4, 5. Hayır! Yakında bilecekler. Yine hayır! Yakında bilecekler.
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ مِهَادًاۙ﴿٦﴾
وَالْجِبَالَ اَوْتَادًا۬﴿٧﴾
6, 7. (Biz) yeryüzünü bir döşek (beşik) dağları kazıklar yapmadık mı?
وَخَلَقْنَاكُمْ اَزْوَاجًاۙ﴿٨﴾
8. Sizi çift çift yarattık.
وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًاۙ﴿٩﴾
وَجَعَلْنَا الَّيْلَ لِبَاسًاۙ﴿٠١﴾
وَجَعَلْنَا النَّهَارَ مَعَاشًا۬﴿١١﴾
9-11. Uykunuzu dinlenme, geceyi örtü kıldık. Gündüzü de geçim vakti yaptık.
{“Evet, uyku nasılki avam için rü’ya-yı sadıka cihetinde bir mertebe-i velayet hükmündedir; öyle de umum için, gayet güzel ve muhteşem bir sinema-i Rabbaniyenin seyrangâhıdır. Fakat güzel ahlâklı güzel düşünür. Güzel düşünen, güzel levhaları görür. Fena ahlâklı fena düşündüğünden, fena levhaları görür. Hem herkes için, âlem-i şehadet içinde, âlem-i gayba bakan bir penceredir. Hem mukayyed ve fâni insanlar için, saha-i ıtlak bir meydan ve bir nevi bekaya mazhar ve mazi ve müstakbel, hal hükmünde bir temaşagâhtır. Hem tekâlif-i hayatiye altında ezilen ve meşakkat çeken zîruhların istirahatgâhıdır. İşte bu gibi sırlar içindir ki, Kur’an-ı Hakîm
وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا
nev’indeki âyetlerle hakikat-ı nevmiyyeyi ehemmiyetle ders veriyor.” (M., Yirmi Sekizinci Mektub, Birinci Mes’ele, Beşincisi, s.349. Ayrıca bk. Ş., Yedinci Şua, Birinci Makamın Beşinci Mertebesi, s.113; MN., Şemme, s.195; Mh., Birinci Makale, Altıncı Mes’ele, s.73)}
وَبَنَيْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعًا شِدَادًاۙ﴿٢١﴾
وَجَعَلْنَا سِرَاجًا وَهَّاجًا۬﴿٣١﴾
12, 13. Üstünüze sağlam yedi kat (gök) yaptık. (Onda) çok parlak bir kandil kıldık.
وَاَنْزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَٓاءً ثَجَّاجًاۙ﴿٤١﴾
لِنُخْرِجَ بِه۪ حَبًّا وَنَبَاتًاۙ﴿٥١﴾
وَجَنَّاتٍ اَلْفَافًاۜ﴿٦١﴾
14-16. Üst üste sıkışan (bulut)lardan şarıl şarıl bir su indirdik. Onunla sarmaş dolaş bahçeler ve hububat ve bitki çıkaralım, diye.
اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ م۪يقَاتًاۙ﴿٧١﴾
يَوْمَ يُنْفَخُ فِى الصُّورِ فَتَاْتُونَ اَفْوَاجًاۙ﴿٨١﴾
17, 18. Gerçekten ayrım günü, belirlenen vakittir. O gün sura üfürülür; bölük bölük gelirsiniz.
وَفُتِحَتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ اَبْوَابًاۙ﴿٩١﴾
19. Gök açıldı; kapı kapı oldu.
وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًاۜ﴿٠٢﴾
20. Dağlar yürütüldü; bir serap oldu.
{“Mesela Sure-i Amme’ ye dikkat edilse öyle bir üslûb-u bedî’ ile âhireti, haşri, Cennet ve Cehennem’in ahvalini öyle bir tarzda gösteriyor ki; şu dünyadaki ef’al-i İlahiyeyi, âsâr-ı Rabbaniyeyi o ahval-i uhreviyeye birer birer bakar isbat eder gibi kalbi ikna eder...”
“Şu sûrenin başında Kıyamet gününü isbat için der: ‘Size zemini güzel serilmiş bir beşik; dağları hanenize ve hayatınıza defineli direk, hazineli kazık; sizi birbirini sever, ünsiyet eder çift; geceyi hâb-ı rahatınıza örtü; gündüzü meydan-ı maişet; Güneş’i ışık verici, ısındırıcı bir lâmba; bulutları âb-ı hayat çeşmesi gibi ondan suyu akıttım. Basit bir sudan bütün erzakınızı taşıyan bütün çiçekli, meyveli muhtelif eşyayı kolay ve az bir zamanda icad ederiz. Öyle ise, yevm-i fasl olan kıyamet sizi bekliyor. O günü getirmek bize ağır gelemez.’ ” (S., Yirmi Beşinci Söz, Birinci Şule, Birinci Şua, İkinci Suret, Üçüncü Nokta, s.375)
“İşte bundan sonra kıyamette dağların dağılması, semavatın parçalanması, Cehennem’in hazırlanması ve Cennet ehline bağ ve bostan vermesini gizli bir surette isbatlarına işaret eder. Manen der: ‘Madem gözünüz önünde dağ ve zeminde şu işleri yapar. Âhirette dahi bunlara benzer işleri yapar.’ Demek surenin başındaki 'dağ', kıyametteki dağların haline bakar ve bağ ise, âhirde ve Ahiretteki hadîkaya ve bağa bakar.”(S., Yirmi Beşinci Söz, Üçüncü Nokta, s.375. Ayrıca bk. S., Otuz Üçüncü Söz, Yirmi İkinci Pencere, s.673)}
اِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَادًاۙ﴿١٢﴾
لِلطَّاغ۪ينَ مَاٰبًاۙ﴿٢٢﴾
21, 22. Şüphesiz, azgınlar için dönüş yeri olacak cehennem, gözlem yeri oldu.
لَابِث۪ينَ ف۪يهَٓا اَحْقَابًاۚ﴿٣٢﴾
لَايَذُوقُونَ ف۪يهَا بَرْدًا وَلَا شَرَابًاۙ﴿٤٢﴾
اِلَّا حَم۪يمًا وَغَسَّاقًاۙ﴿٥٢﴾
جَزَٓاءً وِفَاقًا﴿٦٢﴾
23-26. (Azgınlar) orada asırlarca kalırlar; orada ne bir serinlik ne de bir içecek tatmazlar. Ancak (dünyada yaptıklarına) uygun bir karşılık olarak kaynar su ve irin!..
اِنَّهُمْ كَانُوا لَايَرْجُونَ حِسَابًاۙ﴿٧٢﴾
27. Çünkü onlar bir hesap ummuyorladı.
وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كِذَّابًاۜ﴿٨٢﴾
28. Âyetlerimizi yalanlamakla yalanladılar.
وَكُلَّ شَىْءٍ اَحْصَيْنَاهُ كِتَابًا﴿٩٢﴾
29. Biz, her şeyi yazarak saydık.
فَذُوقُوا فَلَنْ نَز۪يدَكُمْ اِلَّا عَذَابًا۟﴿٠٣﴾
30. (Onlara),“Tadın, sizin ancak azabınızı artıracağız!” (denilir).
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ مَفَازًاۙ﴿١٣﴾
حَدَٓائِقَ وَاَعْنَابًاۙ﴿٢٣﴾
وَكَوَاعِبَ اَتْرَابًاۙ﴿٣٣﴾
وَكَاْسًا دِهَاقًاۜ﴿٤٣﴾
31-34. Şüphesiz sakınanlar için kurtuluş vardır. Bahçeler ve üzüm bağları, memeleri tomurcuklanmış yaşıt genç kızlar, dolu bardaklar (vardır).
لَايَسْمَعُونَ ف۪يهَالَغْوًا وَلَا كِذَّابًاۚ﴿٥٣﴾
جَزَٓاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَٓاءً حِسَابًاۙ﴿٦٣﴾
35, 36. Rabbinden bir mükafat, yeterli bir vergi olarak (onlar) orada (Cennet’te), ne boş laf, ne de yalanlama işitmezler.
78. NEBE’ SÛRESİ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
عَمَّ يَتَسَٓاءَلُونَۚ﴿١﴾
عَنِ النَّبَأِالْعَظ۪يمِۙ﴿٢﴾
اَلَّذ۪ى هُمْ ف۪يهِ مُخْتَلِفُونَۜ﴿٣﴾
1-3. Hangi şeyden birbirlerine soruyorlar? O büyük haberden mi? O ki onlar onda ihtilafa düşmüşlerdir.
{“Başta Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyân’ın hakkaniyetini isbat eden bütün mu’cizeleri, hüccetleri ve hakikatları, birden hakikat-ı haşriyenin tahakkukuna ve vukuuna şehadet edip isbat ederler. Çünki Kur’anın hemen üçten birisi haşirdir ve ekser kısa surelerinin başlarında gayet kuvvetli âyât-ı haşriyedir. Sarîhan ve işareten binler âyâtıyla aynı hakikatı haber verir, isbat eder, gösterir. Meselâ:
إذَ الشَّمْسُ كُوِّرَتْ * ...* عَمَّ يَتَسَاءَلُونَ * هَلْ اَتَيكَ حَدِيثُ الْغَاشِيَةِ *
gibi, otuz-kırk surelerin başlarında bütün kat’iyyetle hakikat-ı haşriyeyi kâinatın en ehemmiyetli ve vâcib bir hakikatı olduğunu göstermekle beraber, sair âyetlerinde dahi o hakikatın çeşit çeşit delillerini beyan edip ikna eder.” (Ş., Dokuzuncu Şua, İkinci Nokta, s.184)}
كَلَّا سَيَعْلَمُونَۙ﴿٤﴾
ثُمَّ كَلَّا سَيَعْلَمُونَ﴿٥﴾
4, 5. Hayır! Yakında bilecekler. Yine hayır! Yakında bilecekler.
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ مِهَادًاۙ﴿٦﴾
وَالْجِبَالَ اَوْتَادًا۬﴿٧﴾
6, 7. (Biz) yeryüzünü bir döşek (beşik) dağları kazıklar yapmadık mı?
وَخَلَقْنَاكُمْ اَزْوَاجًاۙ﴿٨﴾
8. Sizi çift çift yarattık.
وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًاۙ﴿٩﴾
وَجَعَلْنَا الَّيْلَ لِبَاسًاۙ﴿٠١﴾
وَجَعَلْنَا النَّهَارَ مَعَاشًا۬﴿١١﴾
9-11. Uykunuzu dinlenme, geceyi örtü kıldık. Gündüzü de geçim vakti yaptık.
{“Evet, uyku nasılki avam için rü’ya-yı sadıka cihetinde bir mertebe-i velayet hükmündedir; öyle de umum için, gayet güzel ve muhteşem bir sinema-i Rabbaniyenin seyrangâhıdır. Fakat güzel ahlâklı güzel düşünür. Güzel düşünen, güzel levhaları görür. Fena ahlâklı fena düşündüğünden, fena levhaları görür. Hem herkes için, âlem-i şehadet içinde, âlem-i gayba bakan bir penceredir. Hem mukayyed ve fâni insanlar için, saha-i ıtlak bir meydan ve bir nevi bekaya mazhar ve mazi ve müstakbel, hal hükmünde bir temaşagâhtır. Hem tekâlif-i hayatiye altında ezilen ve meşakkat çeken zîruhların istirahatgâhıdır. İşte bu gibi sırlar içindir ki, Kur’an-ı Hakîm
وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا
nev’indeki âyetlerle hakikat-ı nevmiyyeyi ehemmiyetle ders veriyor.” (M., Yirmi Sekizinci Mektub, Birinci Mes’ele, Beşincisi, s.349. Ayrıca bk. Ş., Yedinci Şua, Birinci Makamın Beşinci Mertebesi, s.113; MN., Şemme, s.195; Mh., Birinci Makale, Altıncı Mes’ele, s.73)}
وَبَنَيْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعًا شِدَادًاۙ﴿٢١﴾
وَجَعَلْنَا سِرَاجًا وَهَّاجًا۬﴿٣١﴾
12, 13. Üstünüze sağlam yedi kat (gök) yaptık. (Onda) çok parlak bir kandil kıldık.
وَاَنْزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَٓاءً ثَجَّاجًاۙ﴿٤١﴾
لِنُخْرِجَ بِه۪ حَبًّا وَنَبَاتًاۙ﴿٥١﴾
وَجَنَّاتٍ اَلْفَافًاۜ﴿٦١﴾
14-16. Üst üste sıkışan (bulut)lardan şarıl şarıl bir su indirdik. Onunla sarmaş dolaş bahçeler ve hububat ve bitki çıkaralım, diye.
اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ م۪يقَاتًاۙ﴿٧١﴾
يَوْمَ يُنْفَخُ فِى الصُّورِ فَتَاْتُونَ اَفْوَاجًاۙ﴿٨١﴾
17, 18. Gerçekten ayrım günü, belirlenen vakittir. O gün sura üfürülür; bölük bölük gelirsiniz.
وَفُتِحَتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ اَبْوَابًاۙ﴿٩١﴾
19. Gök açıldı; kapı kapı oldu.
وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًاۜ﴿٠٢﴾
20. Dağlar yürütüldü; bir serap oldu.
{“Mesela Sure-i Amme’ ye dikkat edilse öyle bir üslûb-u bedî’ ile âhireti, haşri, Cennet ve Cehennem’in ahvalini öyle bir tarzda gösteriyor ki; şu dünyadaki ef’al-i İlahiyeyi, âsâr-ı Rabbaniyeyi o ahval-i uhreviyeye birer birer bakar isbat eder gibi kalbi ikna eder...”
“Şu sûrenin başında Kıyamet gününü isbat için der: ‘Size zemini güzel serilmiş bir beşik; dağları hanenize ve hayatınıza defineli direk, hazineli kazık; sizi birbirini sever, ünsiyet eder çift; geceyi hâb-ı rahatınıza örtü; gündüzü meydan-ı maişet; Güneş’i ışık verici, ısındırıcı bir lâmba; bulutları âb-ı hayat çeşmesi gibi ondan suyu akıttım. Basit bir sudan bütün erzakınızı taşıyan bütün çiçekli, meyveli muhtelif eşyayı kolay ve az bir zamanda icad ederiz. Öyle ise, yevm-i fasl olan kıyamet sizi bekliyor. O günü getirmek bize ağır gelemez.’ ” (S., Yirmi Beşinci Söz, Birinci Şule, Birinci Şua, İkinci Suret, Üçüncü Nokta, s.375)
“İşte bundan sonra kıyamette dağların dağılması, semavatın parçalanması, Cehennem’in hazırlanması ve Cennet ehline bağ ve bostan vermesini gizli bir surette isbatlarına işaret eder. Manen der: ‘Madem gözünüz önünde dağ ve zeminde şu işleri yapar. Âhirette dahi bunlara benzer işleri yapar.’ Demek surenin başındaki 'dağ', kıyametteki dağların haline bakar ve bağ ise, âhirde ve Ahiretteki hadîkaya ve bağa bakar.”(S., Yirmi Beşinci Söz, Üçüncü Nokta, s.375. Ayrıca bk. S., Otuz Üçüncü Söz, Yirmi İkinci Pencere, s.673)}
اِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَادًاۙ﴿١٢﴾
لِلطَّاغ۪ينَ مَاٰبًاۙ﴿٢٢﴾
21, 22. Şüphesiz, azgınlar için dönüş yeri olacak cehennem, gözlem yeri oldu.
لَابِث۪ينَ ف۪يهَٓا اَحْقَابًاۚ﴿٣٢﴾
لَايَذُوقُونَ ف۪يهَا بَرْدًا وَلَا شَرَابًاۙ﴿٤٢﴾
اِلَّا حَم۪يمًا وَغَسَّاقًاۙ﴿٥٢﴾
جَزَٓاءً وِفَاقًا﴿٦٢﴾
23-26. (Azgınlar) orada asırlarca kalırlar; orada ne bir serinlik ne de bir içecek tatmazlar. Ancak (dünyada yaptıklarına) uygun bir karşılık olarak kaynar su ve irin!..
اِنَّهُمْ كَانُوا لَايَرْجُونَ حِسَابًاۙ﴿٧٢﴾
27. Çünkü onlar bir hesap ummuyorladı.
وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كِذَّابًاۜ﴿٨٢﴾
28. Âyetlerimizi yalanlamakla yalanladılar.
وَكُلَّ شَىْءٍ اَحْصَيْنَاهُ كِتَابًا﴿٩٢﴾
29. Biz, her şeyi yazarak saydık.
فَذُوقُوا فَلَنْ نَز۪يدَكُمْ اِلَّا عَذَابًا۟﴿٠٣﴾
30. (Onlara),“Tadın, sizin ancak azabınızı artıracağız!” (denilir).
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ مَفَازًاۙ﴿١٣﴾
حَدَٓائِقَ وَاَعْنَابًاۙ﴿٢٣﴾
وَكَوَاعِبَ اَتْرَابًاۙ﴿٣٣﴾
وَكَاْسًا دِهَاقًاۜ﴿٤٣﴾
31-34. Şüphesiz sakınanlar için kurtuluş vardır. Bahçeler ve üzüm bağları, memeleri tomurcuklanmış yaşıt genç kızlar, dolu bardaklar (vardır).
لَايَسْمَعُونَ ف۪يهَالَغْوًا وَلَا كِذَّابًاۚ﴿٥٣﴾
جَزَٓاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَٓاءً حِسَابًاۙ﴿٦٣﴾
35, 36. Rabbinden bir mükafat, yeterli bir vergi olarak (onlar) orada (Cennet’te), ne boş laf, ne de yalanlama işitmezler.
Yükleniyor...