• İşimizin kudsiyetine ve yüksekliğine karşı bir his mi husule geldi, hemen iş başına!.. İşi hoş ve cazip kılan, zihnî ve bedenî bir kuvvet mi hissettik, çabuk kitap başına!.. Derhal iş başına!..

• Tenbel bir hayat seyrinin vicdan azabından azade kalması kâbil değildir.

• Nur-u Kur’anla meşguliyet; insanda yüksek hazlara, ebedi saadete ve baki şereflere karşı ulvi hisler husule getirir.

• Zihnen çalışan insanlar, yalnız arzu ettikleri şeyleri hatırda tutmaya muvaffak olurlar. Biz mevzuumuzu tekrarlamak suretiyle dikkatimize büyük mikyasta hakim olabiliriz.

• Şehevi temayülleri uyandıran, tahrik eden ve bizi mübhem hayallere müsait kılan, tembelliğe teşvik eden kitapları okumamalıyız. Bunlardan nefret etmeliyiz. Kur’anî ve imanî hakikatlarla, bize saadet anahtarları kazandıracak eserleri okumalıyız.

• Fikirleri ve hareketleri hoş ve meşru olmayan, hayal tarzları İslamiyete muvafık gitmeyen ve vaki sebeplerle tembelliği, mâkul ve meşru gösteren arkadaşlardan büyük bir soğuklukla uzaklaşmalıyız.

• Tahkiki iman dersleriyle tenevvür eden bir kimsede sefil hisler, yerlerini âlî duygulara terk ederler.

• Nazarlarımızı, harici alemden kendi nefsimize iradî bir surette çevirmeliyiz. Harici vak’a ve hadiselere tabi olmadan, kudsi hizmetimize ve ulvi meşguliyetimize devam etmeliyiz.

• Gaye ve maksadta muvaffak olmanın sırrı şudur: Maksad ve gayelerimize faydalı olan şeylerden istifade etmek, onun haricindeki şeylerle meşguliyeti mâlâyani addetmek, lüzumsuzluğuna inanmaktır.

• Bizim büyüklerimize tazim, küçüklerimize merhamet etmeyen bizden değildir.

• Kükremiş fil, o kadar zorlu ve heybetli hayvan iken, sahibinin üzerine hücum etmez, çünkü lütfunu görmüştür.

• Münafığın rey ve hükmü, gammaza muvafık görünür. Bunların laflarına itimad edip aldanma!.. (Ehl-i tahkik ve tedkik ol...)

• Bilhassa münazaalı haberlerin, sözlerin nakillerinde noksan ve fazlalık olabilir, habbe kubbe yapılabilir.

Bunun için herkese, hususan sevdiklerine aldanmaktan kendini koru... Muhakemeli ve âkilâne davran... Bu gibi şeylerde itidal-i demle hareket et... (Birinin sözüyle diğerini mahkum etme)

• Bediüzzaman Said Nursi şahsı için manevi bir mertebe davasında bulunmayan bir şahsiyettir.

• Risale-i Nur bir mektepli talebeden feylesofa kadar, avamdan en alime kadar kadın, erkek, genç, ihtiyar herkesin dinî, ahlakî, kalbî, aklî, felsefî v.s. ihtiyaçlarını en mükemmel ve en zevkli bir tarzda karşılayan ve ikna eden, taptaze bir eser külliyatıdır.

• Evet, biz Nur talebeleri; dünyevî bir maksat için çalışmıyoruz ki, hapis ve zulümlere maruz kalınca sarsılalım... (Risale-i Nur talebelerinin meşgul oldukları vazife, en büyük dünya meselelerinden daha muazzamdır.)

• Bu memlekette dini irtica yoktur, yalnız ve yalnız siyasi irtica vardır. O politik mürteciler, siyaseti dinsizliğe alet ederek dine ve din adamlarına hücum ediyorlar. İmansızlıkla, gayet aciz, korkak ve evhamlı olan din düşmanları, çaresiz kalınca kuvvete başvururlar. Halbuki “hak kuvvette değil, kuvvet haktadır.” Onlar haksız oldukları için kuvvetsizdirler.

• Dindarlara mürteci diyenler, kendi ayinelerine bakarak gördüklerini söylüyorlar. Asıl mürteci kendileridir.

Yükleniyor...