namında ehl-i kalb ve Isparta'nın bir medar-ı fahri olan zâtın kerametkârane buraca meşhur bir şiirini gördüm, getirip arkadaşlarıma gösterdim. Dedim: Bu zât bu dalaletli zamanımızdan bahsettiği gibi, bir fıkrası da harb-i umumîden bahsediyor gibi görünüyor. Çünki bu şiirinde diyor:
"Âferin çarha ki, çattırdı kuduzu kuduza."
Yani, bütün dünya kâfirlerini birbirine musallat ettirdi. Ve iki satır sonra yine diyor:
"Sûk-i asr içre bütün dad ü sited, küfr ü dalal
Müşteri kalmadı, din indi ucuzdan ucuza."
Yani o asrın çarşısında alış-veriş dinsizlik elinde olacak, dinsizlik hükmedecek, din gayet ucuza düşecek ve İslâm'ın şeairi gizlenecek. Sonra diyor:
"Şükriyâ bilmezem esrar-ı gaybdan amma
Ya ileri, ya geri, takrib ederim üç otuza."
Kendi tefsir ediyor, yani otuzüçe. Şiddetli kafiyesini müraat için, otuzüç yerine "üç otuz" demiştir. Hem harb-i umumîye işaret ettiği fıkrasıyla, "dinsizlik düsturları, kanunları, o asır çarşısında hükmettiği..." fıkrasının ortasında şöyle diyor:
"Eriş ey avn-i şeriat
{(Haşiye-1): Şeriat cifirle dokuz yüz seksen (980) eder. Risalet-ün Nur dahi
اَلنُّور
daki lâm-ı aslî lâm olsa, cifirle dokuz yüz yetmiş sekiz (978) edip iki farkla tevafuk eder.}
eriş ey muhyiddin!
Elem-i rîş-i
{(Haşiye-2): Rîş: Ceriha, yara demektir.}
cefa sîneden erişti öze."
Şimdi benim kanaatım geliyor ki, bu zât, otuzüç senesinden sonra Risale-i Nur'u Isparta'nın imdadına çağırıyor. "Ey avn-i Şeriat! Ey Muhyiddin yetiş!" diyor. Yani vefatından takriben otuzüç sene sonra şeriata ve dinin şeairine, Isparta'ya yetişecek bir nuru çağırıyor. Cenab-ı Hak duasını kabul etmiş ki, vefatından otuz-kırk sene sonra Risale-i Nur o vazifeyi görmüş.
Talebeniz ve hizmetkârınız
Süleyman Rüşdü
"Âferin çarha ki, çattırdı kuduzu kuduza."
Yani, bütün dünya kâfirlerini birbirine musallat ettirdi. Ve iki satır sonra yine diyor:
"Sûk-i asr içre bütün dad ü sited, küfr ü dalal
Müşteri kalmadı, din indi ucuzdan ucuza."
Yani o asrın çarşısında alış-veriş dinsizlik elinde olacak, dinsizlik hükmedecek, din gayet ucuza düşecek ve İslâm'ın şeairi gizlenecek. Sonra diyor:
"Şükriyâ bilmezem esrar-ı gaybdan amma
Ya ileri, ya geri, takrib ederim üç otuza."
Kendi tefsir ediyor, yani otuzüçe. Şiddetli kafiyesini müraat için, otuzüç yerine "üç otuz" demiştir. Hem harb-i umumîye işaret ettiği fıkrasıyla, "dinsizlik düsturları, kanunları, o asır çarşısında hükmettiği..." fıkrasının ortasında şöyle diyor:
"Eriş ey avn-i şeriat
{(Haşiye-1): Şeriat cifirle dokuz yüz seksen (980) eder. Risalet-ün Nur dahi
اَلنُّور
daki lâm-ı aslî lâm olsa, cifirle dokuz yüz yetmiş sekiz (978) edip iki farkla tevafuk eder.}
eriş ey muhyiddin!
Elem-i rîş-i
{(Haşiye-2): Rîş: Ceriha, yara demektir.}
cefa sîneden erişti öze."
Şimdi benim kanaatım geliyor ki, bu zât, otuzüç senesinden sonra Risale-i Nur'u Isparta'nın imdadına çağırıyor. "Ey avn-i Şeriat! Ey Muhyiddin yetiş!" diyor. Yani vefatından takriben otuzüç sene sonra şeriata ve dinin şeairine, Isparta'ya yetişecek bir nuru çağırıyor. Cenab-ı Hak duasını kabul etmiş ki, vefatından otuz-kırk sene sonra Risale-i Nur o vazifeyi görmüş.
Talebeniz ve hizmetkârınız
Süleyman Rüşdü
Yükleniyor...